Yeniden yayınlanma süreci ve yayına nasıl başlandı?
2014’ün baharı, Ankara’da,
Kaptanpaşa sokakta, Mehmet Âkif Fikir ve Düşünce Derneği’ndeyiz. Fatih Bayhan ile Mehmet Âkif, Sıratımüstakim
ve Sebîlürreşad üzerine sohbet ediyoruz. O gün bir şey fark ediyoruz ki;
Mehmet Âkif’i ilk ve en detaylı olarak ikimiz de aynı kişiden öğrenmişiz. Ali
Hoca, ilkokulumuzda, bizim değil, başka bir sınıfın öğretmeni idi. İlgili öğrencilere,
okulun bahçesinde, fazla konuşulmadığı dönemde Âkif’i anlatırdı.
Bayhan ile sohbetimiz, Sebîlürreşad’ın
yeniden yayınlanması konusuna geldi. Bunu uzun uzun konuştuk. Aslında pek konuştuk
da diyemeyiz. O anlattı, ben dinledim çoğunlukla. Derginin yeniden çıkarılma
fikrinin kendi zihninde yıllardır dolanıp durduğundan bahsetti. Ankara’ya
ilk geldiği günlerden itibaren Sebîlürreşad’ı yeniden İslâm coğrafyasına
kazandırma arzusunda olduğunu anlattı. Bunları yapabilmek için de kendisinin
kitap projelerinin bitmesi gerekiyordu. Yazacaklarını sıralamıştı. Yol haritası
çizmek önemlidir. Kişiyi, kısa yoldan hedefine götürür. Önceden çizilen yollar
daha sağlıklı sonuçlar verir.
İlk Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinden sonra, derginin yayınlanma konusunu tekrar masaya yatırma kararı
aldık. Milletin ilk defa oylarıyla Cumhurbaşkanı seçtiği seçimler sonrası
yine görüştük. Derginin yayın politikasını iyice analiz eden konuşmalar yaptı. “Biraz
hazırız yayına”, dedik. “Başlayalım mı?”, diye kendi içimizde
sorgularken, Bayhan’ın kitap ve araştırma projelerinin daha bitmediği düştü
önümüze. “Acele etmeyelim, bir süre daha hazırlık yapalım”, dedi. Bir
yandan da derginin arşivini toparlıyoruz. Bunu yaparken de, okumalara geçmiştik.
Kimi yazıları daha önce okumuştuk, yeniden okumamız ne kaybettirir ki? Aksine
çok şey kazandıracaktı. Böyle yaparak, hem belleğimizi güçlendirmeye, hem de
yayın politikasını hatmetmeye çalışıyorduk.
2015’in kışı. Derginin yayınlanması
yine gündemdedir. Bu görüşmemizde hedefe az kaldığının düşüncesindeydik.Hazırlıklar
sürüyor. Dergide yazan yazarların hayat hikâyesine kadar her şeylerini öğrenmiştik.
En son 1966 yılında yayınlanan derginin yazarlarından geriye, günümüzde
yaşayan Mehmet Şevket Eygi hoca kalmıştı. Onunla da görüşerek
kendisinden yazı rica ettik. Yazabileceğini söyledi. Yine 2015 yılında derginin
yayınlanma fikri iyice oturmuştu. Geriye, mekân ve matbaa ve dağıtım görüşmeleri
kalmıştı. Bu yıl biterken, Bayhan iyice kararlıdır, dergi çıkacaktır.
Fatih Bayhan 2016’nın Ocak ayında,
Ulus’ta, Anafartalar caddesinde, eski Ankara Adliyesi’nin
tam karşısında yer alan ve 1923 yılında inşa edilen bir bina buldu. Tarihi
binaydı ve hikâyesi de vardı. Üçüncü katını Sebîlürreşad’ın merkezi, yazıhanesi
olarak düşünen Bayhan’a göre burası tam yeriydi ve olmalıydı. Milli Şairimiz Mehmet
Âkif’in İstiklal Marşı’nı yazdığı Taceddin Dergahı’na, Hacı
Bayram Camine, ilk Meclis’e ve bir dönem Ankara’da yayın hayatını
sürdüren Sebîlürreşad’ın o dönemki adresine de çok yakındı. Mehmet Âkif
ve Eşref Edib Beyler, kim bilir bu civardan kaç defa geçmiştir!
Anafartalar caddesine sınır olan Denizciler caddesinde, yıllar önce Serdengeçti’nin
de yazıhanesi vardı. Az ötede bulunan sinema salonundan, Necip Fazlı Kısakürek’in
sesi geliyordu bazen. Sanki şiir okuyordu, “Sakarya”, diyordu. İskilipli
Atıf Hoca’nın yargılandığı mahkeme karşımızda duran binada, idam sehpası
da, arka tarafımızda, dört yüz – beş yüz metre ileride.
Yeniden yayın konusunda Âkif’in
torunu Selma Ersoy Argon annemizin önemli desteği oldu. Niyeti öğrendiğinde,
sevinmiş, heyecanlanmıştı. Yazı ailesinin en başında Selma annemiz yerini aldı.
Kiraya tutulan, ücreti bizzat
Fatih Bayhan tarafından takdim edilen yazıhanenin tadilattan geçmesi şarttı. Zemin berbat, duvarlar dökülüyordu. Camlar ve
kapılar dâhil olmak üzere iyi bir elden geçmesi gerekiyordu. Bayhan, önce bu
tadilat işine girişti. Tadilatlar para oldukça yapıldı. İlk geldiğimizde, her
tarafı dökülen bir masa, oturdukça insanı “Kırılacak mı?” hissine
kaptıran iki sandalyemiz vardı. İnternet ve telefon bağlantımız daha yoktu,
olmasına da epey zaman vardı. Önce diz üstü bilgisayarlarımızla idare ettik. İnternete
cep telefonlarımız üzerinden bağlandık. Bir süre böyleydik. Sosyal medyada
paylaşımlar yaparak Sebîlürreşad’ın yeniden hayat bulacağını haber
veriyorduk. İlk sosyal medya paylaşımı, Abdurrahman Dilipak ağabeyden
geldi. Twitter üzerinden, 2016’nın Mart ayında derginin yeniden çıkacağını
duyurmuştu.
Yeniden Sebîlürreşad’ın çıkacağı
tarih 14 Ağustos 2016 olarak belirlendi. 14 Ağustos günü, 1908’de
derginin ilk yayına başladığı tarihti ve bu özellikle esas alındı. Nisan ayından
itibaren derginin teknik ve içerik çalışmaları başlamıştı. Derginin tasarımı
nasıl olmalıydı? Bunun üzerine çok düşünüldü. Baskı öncesi provalar yapmaya başladık.
Önceki yayınlar iyice incelendi. Bir de, benzer tasarım kimse de olmamalıydı.
Özel olmalıydı.
Fatih Bayhan bir gün geldi,
tasarımın nasıl olacağını hem çizerek, hem de anlatarak tarif etti. Anlattığı
ölçüde provalar yapıldı. Sonunda, sizlerin de gördüğü gibi tasarım şekli ortaya
çıktı. Tasarımdan söz açılmışken, İstanbul’daki bir okuyucudan bahsedeceğim;
derginin içeriğinden ziyade tasarımı için aldığını söylemişti. Şaşırmıştım. “Nasıl
yani?!”, diye sorduğumda, “Öyle işte tasarımı çok güzel ve sıra dışı”,
demişti.
Mayıs ayının sonuna geldiğimizde,
yazı kadrosu oluşturulmuş, tasarımı belirlenmiş, abone ve dağıtımının alt yapı
çalışmalarını yürütüyorduk. İşte bugünlerde Fatih Bayhan’ın babası rahatsızlandı.
Ramazan ayı idi, Haziran’dı.
Bir yandan memlekete gidiyor,
babasının sağlığı ile ilgileniyor, diğer yandan da dergiyle meşgul oluyordu.
Allah uzun ömür versin amcamızın sağlığı şu an iyi.
Bir ay sonra yeniden okuruyla
buluşacak olan Sebîlürreşad’ın yıllar sonra çıkacak ilk sayısı için hazırlığa
başladık. Her şey planlandığı gibi güzel gidiyordu. Bu arada da, Mart ayından
Temmuz ayına kadar olan kısa sürede, yani dört ayda, yazıhaneye de dostlar
gelmeye başlamıştı. Tebrik ediyorlar, hayırlı olmasını diliyorlardı. Bu güzel
dostları burada tek tek belirtmeyi çok isterim, fakat bana ayrılan sütunlara
isimlerini sığdırmam imkânsız. Hepsinden Allah razı olsun.
Heyecanımız en doruklarda, ilk
sayının hazırlık telaşındayız. 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi
gerçekleşti. Sebîlürreşad ailesi meydanlarda ve sokaklarda. Daha ilk
günün gecesinden, yazıhanemiz bu hain girişime karşı duranların karargâhı
haline geldi. Dostlar Ankara’nın kritik bölgelerine dağıldılar, Genelkurmay,
Zırhlı Birlikler ve Kızılay Meydanı. İlk aklıma gelen bunlar. Başkentin
değişik bölgelerinde de hainlere karşı duruş sergileyen dostlar da vardı. Sebîlürreşad
Yazıhanesi, o hainlerin eyleme geçtiği anlarda, bir mevzî, bir kale gibi
olmuştu. Çok şükür, millet gerekeni yaptı, “Dur”, dedi. Şehitlerimizi
rahmetle anıyorum.
Bu yıl, Sebîlürreşad’ın
110’uncu kuruluş yıldönümü. Yeniden yayınlanışının da üçüncü yılıdır. Ankara,
Ulus’taki yazıhanemize üç yüz – dört yüz metre mesafede, Denizciler
caddesi numara 7’de, dostlarımızın da gayretleriyle, beş katlı yeni mekân
oluşturuldu. Bir aydır buradayız. Bin bir emek verdiğimiz yazıhanemiz bize artık
küçük gelmeye başlamıştı. Kadromuzdan ziyade, gelen ziyaretçilerimizi ağırlayamaz
durumdaydık. Bu yüzden büyük bir mekâna geçmemiz zorunluydu. Taşındık. Aklımız
hâlâ ilk yazıhanemizde. Orayı da boşaltmaya kıyamadık. İmkân oldukça eski
adresimizi de muhafaza etmeye çalışacağız. Temennimiz, daha çok uzun yıllar Sebîlürreşad’ın
okurlarıyla buluşmaya devam etmesidir.
Mehmet
Poyraz – Ağustos 2018, Sebîlürreşad Dergisi, Sayı:1031, s.16-17