Rusya’da 1917’deki Ekim Devrimi’nin öncüsü Şubat Devrimi gerçekleştiğinde Batı dünyası dikkatini Kafkasya’ya vermişti. Savaş dönemiydi ve petrol elzemdi. Bakü petrolünü kontrolünde bulunduran ve 1890’ların sonunda sektörde dünya birincisi olan Rusya’da Ekim Devrimi gerçekleştiğinde Bolşevikler ilk icraat olarak dört yıl süren savaşı bitirme çağrısında bulundu. 8 Kasım 1917’de yayınladıkları barış bildirgesinde savaş halindeki ülkelere hemen savaşa son vermelerini, bırakış imzalamalarını, hiçbir toprak parçasını ilhak etmeden ve savaş tazminatı da ödemeden adil bir barışa varmalarını tavsiye ediyorlardı. Bolşeviklerin bu çağrısını Osmanlı Devleti başta olmak üzere İttifak devletleri memnuniyetle karşılamıştı. İtilaf devletleri ise Rusya yeni bir rejime gittiği için endişeliydi. Rusya savaştan çekiliyordu; Doğu Cephesi’nde Almanlar her an hâkimiyeti ele geçirebilir, Kafkasya tarafı Osmanlı’nın kontrolüne geçebilirdi. Almanya daha Şubat Devrimi’nde Doğu Cephesi’nde hazırlık yapmış, iki milyon askerini buraya yığmıştı. İkinci aşama olarak da Kafkasya’nın kontrol altına alınmasını öngörüyordu. Bunu da Ekim Devrimi’nin hemen ertesinde gerçekleştirecekti.
Sovyet Rusya ile İttifak devletleri arasındaki barış görüşmeleri 1918’in ilk günlerinde başladı. Kızılların asıl amacı, Sovyet Rusya’yı Troçki ile Karl Radek’in temsil ettiği görüşmeleri sürüncemede bırakmaktı. Brest-Litovsk barış görüşmeleri 1918’in Mart ayında sonuçlandı; Osmanlı Devleti, Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Sovyet Rusya arasında Brest Litovsk Barış Anlaşması imzalandı. Osmanlı orduları Kafkasya’da rahatlıkla ve sorunsuzca ilerleyebilecekti. Böylece Türklerin Kafkasya’daki varlığının yasal gerekçesi sağlanmış oluyordu.
Görüşmeler sırasında Osmanlı Devleti ısrarla Kafkasya bölgesindeki önemli üç sancağını, yani Batum, Ardahan ve Kars’ı istemiş, amacına da ulaşmıştı. Fakat Bolşevikler “Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” şartını öne sürdüler. Buna göre sancakların resmen verilmesini takiben referandum yapılacaktı. Brest-Litovsk görüşmelerinden çıkan karar, tahmin edileceği gibi, bölgeden önemli ölçüde faydalanan İngilizlerin hoşuna gitmemişti. İsveç basınında yer alan bir değerlendirmede, Osmanlı Devleti’nin anlaşmayla kazançlı duruma geldiğine dikkat çekilirken, Bakü petrollerinin kontrolünün Osmanlı’ya geçeceği belirtiliyordu. Sevkiyat açısından önemli bir limana sahip olan Batum’un Türklere geçme ihtimalide İngilizleri endişelendiriyordu: Petrol ve sevkiyatın gerçekleştiği Kafkasya ellerinden çıkmak üzereydi.
MEHMET POYRAZ