16 Mayıs 2020 Cumartesi

Военный Азиатский Батальон Джихади Экбер Российские мусульмане на иракском фронте

Северные тюрки, которые попали в лагеря после того, как были завербованы в царскую российскую армию в Первой мировой войне, а после они героически сражались на иракском фронте на стороне османской армии, сформировав азиатский батальон. Этот исторический факт долгое время оставался неизвестным. А сейчас впервые была превращена в книгу.

 

По словам журналиста и писателя-исследователя Мехмета Пойраза, который подготовил книгу, статьи написанные об этом батальоне в течение столетия не превышает несколько статей, а в некоторых учебниках истории о них упоминается очень кратко.

Книга Военного азиатского батальона Джихади Экбер, которая написана в рамках академической этики состоит из трех глав в хронологическом порядке. В первой части описывается международное положение до формирования Азиатского батальона.

 

Причины Первой мировой войны, отношения Османской империи, Германии и России, результаты этих отношений, которые будут влиять на формирование Азиатского батальона, подробно описываются в первой главе. Примечательно, что лагеря, созданные специально для военнопленных мусульманских солдат, что произошло в этих лагерях в Германии и Австрии, визит таких лидеров как Мехмет Акиф и Абдурешид Ибрагим, публикация газет в лагере и строительство мечети. Важнейшим из них является процесс создания Азиатского батальона.

 

После первой войны с русской армией и приключений в неволе, которые они испытали в лагерях. Новой надеждой для солдат, которые с большим энтузиазмом  относятся к созданию Азиатского батальона, становится их поездка в Стамбул, Анатолию, Кераблус и Багдад.

 

Солдаты Азиатского батальона, которые в течение почти двух лет переходили с фронта на фронт, принимая участие в боевых действиях на стороне османской армии и составляли батальон северных тюрок из российских мусульман.

 

В книге Военного азиатского батальона Джихади Экбер, над которой Мехмет Пойраз тщательно работал в течение двух лет, не скрывается джихадитская сторона Азиатского батальона, которая является выражением строгой приверженности джихадистскому сознанию ислама. Наряду с этим он представляет это в свете надежды сегодняшнего и будущего.

 

В книге упоминается  имена таких известных личностей того периода  Энвер-паши, Талата-паши, Юсуфа Акчуры, Хамдуллы Суфи Танриёвера, Чекипа Арслана, Ахмета Агаоглу и Алимджана Идриса. Которые участвовали в боевых действиях на Иракском фронте, также участие на этих фронтах мусульман российской империи.  Надеемся что вы прочитаете эту книгу с удовольствием.







1 Mayıs 2020 Cuma

Ahmet Bey Ağaoğlu Azerbaycan'ı uyandırmıştı!

Ahmet Bey Ağaoğlu'nun hayatında Mayıs ayının ayrı bir yeri var. Bu ayda Malta'ya sürgüne gönderildi, sürgünden döndü ve 19 Mayıs 1939 günü hakkın rahmetine kavuştu. Günümüz Azerbaycan devletinin de oluşmasına katkı sunan Ağaoğlu Avrupa'ya ilk tahsile giden Azerbaycanlıdır ve Rusya Müslümanları kongrelerinin de ilk fikir sahiplerindendir. Özellikle Cemaleddin Efgani, Abdürreşid İbrahim ve İsmail Gaspıralı, Ağaoğlu'nun fikir dünyasını şekillendirmiştir...


Azerbaycanlıların uyandırılması gerektiğini daha ortaokul öğrencisiyken farkına varan Ahmet Bey Ağaoğlu bu uğurda vereceği mücadelenin fitilini 1900’lerin başında Bakü’de “Neşr-i Maarif Umur-ı Hayriye Cemiyeti İslamiye” derneğini kurarak ateşler.

Derneğin başkanı Zeynelabidin Tagiyev’dir. Zengin bir işadamı olan Tagiyev, Ağaoğlu ve arkadaşlarının yaptıkları uyanış hareketinin her safhasında yer alıyor, önemli maddi desteklerde bulunuyordu. Rusya’daki Müslümanların yararlanabileceği Kur’an-ı Kerim tercümeleri o dönem bulunmadığından, Keşfü’l Hakayık adıyla Türkçe tefsir yazdıran Tagiyev, İstanbul’a müderris yollamış, yardım talebinde bulunmuştur.

Ahmet Bey Ağaoğlu, Ali Bey Hüseyinzade, Ali Merdan Topçubaşı ve İsmail Gaspıralı’nın çalışmalarıyla, dil olarak Türkçeye, siyasi olarak Rusya’ya ve inanç olarak da İran’a bağlı olan Azerbaycanlılar gerçek kimliklerine sahip olmaya başlamışlardır.

Özellikle Ağaoğlu ve Hüseyinzade Osmanlılarla kültür birliğini açık bir şekilde savunmuş, Azerbaycanlıların gerçekten kim olduklarını bulmalarında önemli çalışmalar yapmışlardır. İkili hakkında Rus tarafı da boş durmamış, mealen: “Bunları İttihatçılar Turan İmparatorluğu için kullanıyorlar” demişlerdir.

Zaten Ruslar kimliğini arayan ve bunu isteyen Müslüman vatandaşlarına ya “Pantürkist” demiştir, ya da “Panislamist!”


MEHMET POYRAZ

SEBİLÜRREŞAD DERGİSİ MAYIS 2020 SAYI: 1052


Yazının tamamını okumak için...



Sultan Galiyev gerçeği

Zeki Velidi Togan’ın ifadesiyle, “Millî komünizm akımının başlatıcısı, Asya’daki Müslüman Türkleri federal bir sosyalist devlet içinde birleştirme çalışmalarıyla tanınan Kazanlı Türk düşünce ve siyaset adamı” Mir Said Sultan Galiyev’e, bu tanıma gelinceye kadar hangi hüviyetler yakıştırılmadı ki: 
Milli komünist, komünist, Turancı, Türkçü, milliyetçi… Kimi milliyetçiler Bolşevik işbirliğinden dolayı kabul etmediler Galiyev’i, kimi solcular da Stalin’e ve Sovyet Rusya’ya sözde ihanetinden dolayı. Peki, Galiyev’in mücadelesi ve ideali ne olacak? Bu kimlik erozyonundan sağ çıkabilecek mi? Avrasya alternatifi uğruna Lenin ve Stalin’le işbirliğinden “milliyetçi miydi, İslamcı mı” tartışmalarına, 80 küsur yıl önce Doğucu düşüncelerle harmanlayacağı Sosyalizm’i başta Müslüman ülkeler olmak üzere sömürgeleştirilen mazlumların coğrafyasına ihraç etme hayalinden idamına… 
İşte özetle, Sultan Galiyev’in hayatı:
13 Temmuz 1882’de, günümüzde Rusya Federasyonu içerisinde yer alan Özerk Başkurdistan’ın Ufa şehrine bağlı Kırımsakalı kasabasının Elimbetova köyünde öğretmen bir babanın oğlu olarak gözlerini açtı dünyaya. İdil-Ural sahasında yer alan bu topraklarda, dönemin öğretmenleri aynı zamanda köyün sağlık ve hukuk danışmanı, kimi zaman da cami imamıydı; üstelik devlet tarafından ödenen bir maaşları da yoktu. Köylülerin, mahalle sakinlerinin topladığı paralarla geçimlerini sağlıyorlardı. Hâsılı fakir bir aileye doğdu Sultan Galiyev. Dinî bilgilerden Rusçaya, birçok farklı konuda ilk eğitimini babasından aldı.

MEHMET POYRAZ
DERİN TARİH DERGİSİ MAYIS 2020 SAYI: 98

2 Mart 2020 Pazartesi

Esir kamplarında Cihada teşvik

1.Dünya Savaşı patlak verdiğinde yüz binlerce Rusya Müslümanı gönülsüz de olsa Çarlık Rusya ordusunda yer almış, daha doğrusu buna zorlanmıştı. Tebaası oldukları ülkenin Osmanlı’ya karşı savaştığını biliyorlardı. Çar rejiminin Osmanlı cephelerinde savaşmayacaklarını belirtmesi onları yatıştırabilmişti.
Almanlarla savaşın başlaması yüzbinlerce Rus askerinin esir düşmesine yol açar. Büyük kısmı Rusya Müslümanlarıdır ve çoğu kendiliğinden teslim olmuştur. Şunu da ekleyelim: Almanlara esir düşer düşmez yetkililere, Osmanlı tarafında savaşmak istediğini söyleyen binlerce Müslüman olmuştur. Bu haberi İstanbul’a bildiren Berlin memnundur. Vaziyeti öğrenen Enver Paşa da Almanya’nın memnuniyetine ortak olur.1 Sonuçta orduya takviye bir kuvvet gelecektir.
Almanların yıllardır süren projeleri gereği Müslümanlarla iyi ilişkiler kurulması gerekiyordu. Rus, İngiliz ve Fransız ordularından esir düşen Müslüman askerlere dahi iyi muamele edilecek, evlerindeymişler gibi ilgi gösterilecekti. 30 Ağustos 1914’te İstanbul elçisi Wan genheim tarafından Alman Dışişlerine çekilen telgrafta esir düşen Müslümanlar hususunda tavsiyeler bildirilir. Kendisine ilham veren kişi ise Osmanlı Meclis-i Mebusan üyesi, İttihat ve Terakki çevresinden Şekip Arslan’dır. Wangenheim ile yaptığı görüşmede esir Müslümanların İstanbul’a, halifenin yanına gönderilmesinin İslam dünyasında coşkuyla karşılanacağını söyleyen Arslan, bunun şimdiye kadar yapılan propagandalardan daha olumlu sonuç vereceğini belirtmiştir.2 14 Kasım 1914 günü İstanbul’da Cihad-ı Ekber ilan edilince Şekip Arslan’ın arzusu da, Almanların isteği de gerçekleşir. Payitahtta bayram havası vardır. Zira Alman esir kamplarında tutulan farklı ülkelerin tebaasından Müslümanlar getirilmiş, dünyaya Müslümanların birlik olduğu mesajı verilmiştir.

MEHMET POYRAZ
DERİN TARİH DERGİSİ MART 2020 SAYI: 96

15 Kasım 2019 Cuma

Cihad-ı Ekber ve Asya Taburu

14 Kasım 1914 günü Cihad-ı Ekber'in ilan edilmesinin ardından ümmet bilinciyle yaklaşık iki yıl Irak Cephesi'nde savaşan ve Abdürreşid İbrahim'in katkısıyla Rusya Müslümanları'ndan oluşan Asya Taburu'nu anlatmaya gayret ettiğimniz bu çalışmada, kahraman askerlerimizin o dönem yaşadıklarına kısaca değindik. Süreli bir yayında Asya Taburu hakkında en kapsamlı çalışmayı yaptığımıza inanırken temennimiz onların unutulmamasıdır.


Birinci Dünya Savaşı’nda Çarlık Rusya ordusunda askere alınmalarının ardından esir kamplarına düşenlerle gönüllü olarak teslim olanların ve buradan da Cihad – ı Ekber’in ilan edilmesiyle Osmanlı ordusunda yer alarak iki yıla yakın bir süre, 1916 – 1918, Irak Cephesi’nde kahramanca savaşan Asya Taburu’nu oluşturan Rusya Müslümanlarını anlatmaya çalışacağız.

Bildiğiniz gibi, Birinci Paylaşım Savaşı başladığında Almanya, Osmanlı ve Avusturya – Macaristan devletleri müttefikti. Öte yandan Almanların yıllardır süren İslâm projeleri gereği Müslümanlara her zaman iyi davranmaları gerekiyordu. Hatta Rus, İngiliz ve Fransız ordularından esir düşen Müslüman askerlere bile çok iyi davranılacak, evlerindeymişler gibi ilgi de gösterilecektir. 


MEHMET POYRAZ

SEBİLÜRREŞAD DERGİSİ KASIM 2019 SAYI: 1046


Yazının tamamını okumak için...


14 Ekim 2019 Pazartesi

Birinci Dünya Savaşı'nda Alman esir kamplarındaki Rusya Müslümanları

Almanya ve Avusturya – Macaristan, Osmanlı ile müttefikti ve dolayısıyla İttifak Devletlerini 
oluşturuyordu. İttifak’ın ortak düşmanlarından biri olan Rusya ordusundaki Müslümanlar da, daha çok kuzeyde yer alan İdil – Ural sahasındandı, Tatar ve Başkurt olarak bilinen Türklerdi. 29 Ekim 1914 günü Karadeniz’de Rus donanmasına saldırarak savaşa dahil olan Osmanlı Devleti, bir yandan cephelerde çarpışırken bir yandan da esir düşen Müslümanlarla ilgilenir.


Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, yüz binlerce Müslüman, İtilaf Devletleri; Rusya, İngiltere ve Fransa adına, Osmanlı’ya ve İttifak Devletleri’ne karşı cephelere sürülmüştü. Çanakkale ve Kutûl Amare’de Osmanlı’ya karşı Arap Müslümanlar silah doğrulturken, Rusya Müslümanları da Batı Cephesi’nde Almanlara karşı mücadele etmekteydi. Bu Müslümanların önemli bir kısmı, Müslüman’a kurşun attıklarını ancak cephelerde fark etmişti. Almanya ve Avusturya – Macaristan, Osmanlı ile müttefikti. İngiltere ve Fransa ordusundaki Müslümanlar; daha çok Hintli, Tunuslu, Cezayirli ve Faslıydı. Rusya ordusundaki Müslümanlar da, daha çok kuzeyde yer alan İdil – Ural sahasındandı, Tatar ve Başkurt olarak bilinen Türklerdi.

MEHMET POYRAZ 

SEBİLÜRREŞAD DERGİSİ EKİM 2019 SAYI: 1045


Yazının tamamını okumak için...

14 Ağustos 2019 Çarşamba

Felsefe alimi Babanzâde Ahmet Naim

Yazı hayatına 1901 yılında Servet-i Fünun dergisinde başlayan Babanzâde Ahmet Naim 1872 Bağdat doğumludur. Servet-i Fünun’daki ilk yazıları Arap edebiyatından seçtiklerinin tercümeleri ve bunlara koyduğu şerhlerden oluşan Babanzade felsefe alimi olarak da bilinir. Her ne kadar Batı’ya hayranlığı ön plana çıksa da fikir dünyasının temelinde şiddetli bir şekilde maddecilik karşıtlığı yatmaktaydı.

Kendisine daha çok Arapçacı dense de, yazılarında Türkçeyi mükemmel kullanmasıyla da bilinir. Sadece Arapçadan çeviri yapmıyordu, Fransızcadan da çeviri yapmıştır. Ses getiren çevirisi dönemin filozoflarından Fransız George Fonsgrive’ın psikoloji kitabıdır. Babanzade Ahmet Naim, “İlmü'n Nefs” adıyla Türkçeye çevirdiği bu psikoloji kitabında tam 1900 terime felsefi karşılık bulmasıyla da bilim dünyasına katkı sunmuştur. Galatasaray Sultanisi ve Mülkiye Mektebi’nde öğrenim gören Ahmet Naim, Hariciye Nezareti Tercüme Kalemi’nde bir süre çalıştıktan sonra Maarif Nezareti Yüksek Tedrisat müdürlüğü (1911-1912) görevinde bulunur. Ardından Galatasaray Sultanisi’nde (1912-1914) Arapça öğretmenliği yapar.

Maarif Nezareti Telif ve Tercüme Odası üyeliği de yapan Ahmet Naim, Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nde; mantık, felsefe, ruhiyat ve ahlâk müderrisliği görevinde de bulunur. 1915 yılında başladığı müderrisliği, Darülfünunun lağvedildiği 1 Temmuz 1933 tarihine kadar sürer.
Milli Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un, “Ashaptan sonra en sevdiği kişi” olan Ahmet Naim, Arapça, Farsça ve Fransızcayı mükemmel derecede biliyordu. Bu dil bilgisi onu Doğu ve Batı kültürüne hakim kılmasına neden oldu. Kaleme alacağı konuları Doğu ve Batı’ya göre araştırır ona göre yazardı. Hayatı bir mütercim olarak geçse de, sıradan bir mütercim değildi. Tenkitler yapan bir alimdi. Mehmet Âkif ile birlikte özel bir Türkçe lügat çalışmasına girişirler. Söz konusu çalışma yarım kalır. Babanzade Ahmet Naim İslam’a sıkı sıkıya bağlıydı.

İttihad-ı İslam fikrine zarar verecek fikirlere şiddetle karşı olmasıyla da bilinirdi. Milliyetçiliğin ortaya çıktığı dönemde birçok yazar bu tarafa doğru sapma gösterirken Ahmet Naim bu hareketten kendisini hep korumuştur.

Türk olmadığı için milliyetçiliğe evrilmediği daha çok gündeme getirilse de, Arap milliyetçiliğine karşı oluşu pek fazla dile getirilmedi. Arap İttihat Kulübü’nü milliyetçi bulan Ahmet Naim her fırsatta bu kulübün ismini de fikirlerini de tenkit etmiştir. Zira bu kulüp İslam birliğine zarar verecektir. Kavmiyetçiliği İslam’ın en büyük düşmanı olarak gören Ahmet Naim, bu hareketi hastalık olarak tasvir ederken, Batı’nın da kontrolünde olduğuna vurgu yapmıştır.

 Sıratımüstakim ve Sebîlürreşad’da birbirinden değerli yazılar kaleme alan Ahmet Naim’in vefatı bir namaz edası sırasında olur. 14 Ağustos 1934 tarihinde öğle namazının ikinci rekatında Hakk’a yürüyen Babanzâde Ahmet Naim’in naaşı Edirnekapı Şehitliğine defnedilir. Dönemin Cumhuriyet gazetesinde vefat haberini iki satırla geçiştirir:

“Eski Dârulfünûn müderrislerinden Babanzâde Naim dün vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.”

Vefatının haberini alan can dostu Mehmet Âkif şöyle der:
“Naim’in vefat haberi üzerime dağ gibi yıkıldı.”


MEHMET POYRAZ

SEBİLÜRREŞAD DERGİSİ AĞUSTOS 2019 SAYI: 1043