12 Kasım 2017 Pazar

Amerika’nın komünizm üzerinden oyunları

Bir ülkede, iç savaş veya kargaşa meydana geldiğinde, tarafların kimler olduğundan önce, Amerika Birleşik Devletleri’nin o bölgedeki çıkarlarını sorgulamak daha mantıklıdır. Bu yöntemle, iç savaş veya kargaşanın yaşandığı ülkede asıl amacın ne olduğunu kestirmek kolaylaşır...

İç savaş veya kargaşanın taraflarına gelince, hepsi türlü vaatlerle, dini kaygılar öne sürülerek kandırılmışlardır. Gerçeği öğrenmek, bunları anlatmak ise burada yaptığımız gibi uzun yıllar alacaktır. 
Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin son 65 yılda dünya üzerinde gerçekleştirdikleri eylemleri anlamanın kodları ülkenin tarihinde gizlidir. 
ABD toplumu, hepimizin de bildiği gibi Avrupa kökenlidir. Dar gelen Avrupa kıtası buranın insanlarında yeni coğrafyaları keşfetme hissi uyandırmıştır. Bu keşiflerin başlıca nedeni gıda ve siyasidir. Avrupa’nın Doğu yolları 1453 yılında İstanbul’un fethi ile tıkanır. Bunun ardından artan nüfus ve çeşitli hastalıklar Avrupa’yı perişan eder. Arayış içerisinde olan Avrupalıların, 1492 yılında başlayan Amerika kıtasının işgali sonrası ABD 4 Temmuz 1776’da resmen kuruldu. Ülkenin kuruluşuna kadar, kıtada milyonlarca yerli insanın canına kıydılar. Sömürecek insan kalmayınca bu seferde, Afrika’dan getirdikleri yerlileri köle olarak yıllarca kullandılar, katlettiler. Bu köleler siyah tenli idi, şans eseri ölmeden hayatta kalanların torunları ikinci sınıf vatandaş olarak hâlâ günümüzde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
1860’lı yıllarda başlayan ABD yayılmacılığının öncesinden kısa bir sürece öncesine göz atacak olursak, yıllardır uyguladıkları politikalar konusunda nasıl deneyimli olduklarını görebiliriz. Ülke koca bir iç savaş gördü. 
1861 ile 1865 yılları arasında yaşanan iç savaşta insanlar birbirlerini canice öldürdü. Bu savaşı takiben sınıf savaşları. Siyah tenlilerin özgürlük istekleri bir yana,  işçi sınıfının hareketi ülkenin başına bela olur. İşçi sınıfın hak ve talepleri aslında iç savaş öncesine dayanır. Savaş sonrası işçi sınıfı tekrar hareketlenir. 
İşçi sınıfını savunduğu iddia edilen komünist fikrin öncüsü Karl Marks ilk yazılarını, Amerika’daki işçi sınıfına hitaben kaleme alır. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın kökeni de ABD’ye dayanırken, sendikacılık, işçi dayanışması yine bu ülkede ortaya çıkmıştır. Kendilerini sosyalist olarak gören işçilerin sendikasından sosyal demokrat partiye dönüşüm yaşanır. 1890’da Sosyalist İşçi Partisi, bu parti üyeleri tarafından 1897’de Sosyal Demokrat Parti kurulur. Her iki partinin üyeleri bir araya gelerek, 1901 yılında Birleşik Devletler Sosyalist Partisi’ni kurar. Birinci Dünya Savaşı başladığında Birleşik Devletler Sosyalist Partisi’nin üye sayısı 100 bini aşar. Sosyalist Amerikalıların bu davası kolay olmaz, gerçekleştirdikleri birçok grevde ve protestolarda yüzlercesi polis tarafından öldürülür ve tutuklanır. 
Bu partiler, işçileri temsil etmelerinin yanı sıra son evrede baş gösteren dünya savaşına da karşıdır. Birinci Dünya Savaşı adına seferberlik çağrısı yapan ABD hükümeti sosyalistler tarafından protesto da edilir, çeşitli hadiselerde yaşanır. Dönemin ABD hükümeti, savaşın yanı sıra kendi ülkesindeki sosyalistlerle mücadele ederken, 1917 yılında Kasım ayının başlarında Çarlık Rusya’da sosyalist devrim meydana gelir. Çarlık dönemine kadar Rusya’da Jülyen takvimi kullanılmaktaydı. 
Miladi 7 Kasım 1917 tarihinde gerçekleşen sosyalist devrim, Jülyen takvimine göre 25 Ekim 1917’ye denk geldiğinden, ülkedeki Çarlık rejiminin devrilmesine Ekim Devrimi denilmektedir. 1919 yılına gelindiğinde, Birleşik Devletler Sosyalist Partisi’ne mensup aşırı sol kanattaki ve taze komünist ülke Sovyetler Birliği hayranı bir grup tarafından yeni bir parti kurulur. 
Parti kurucuları, 30 Ağustos 1919’da gerçekleşen Sosyalist Parti Olağanüstü Kurultayı’nda partiden ihraç edilen isimlerdir. Bu isimler hemen ertesi günü 31 Ağustos 1919 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk komünist partisini kurar. Bu, Amerika Birleşik Devletleri Komünist Partisi’dir. Sosyalist Parti içerisinde meydana gelen hizipçilik bitmez, 31 Ağustos’tan bir gün sonra, 1 Eylül 1919 tarihinde II. Amerika Birleşik Devletleri Komünist Partisi kurulur. Her iki parti de 2 yıl kadar siyasal yaşamlarına devam eder. İşte bu yıllarda ABD’nin başı iyice ağrır. İşçi sınıfı hareketi, dünya savaşı, sosyalistlerle mücadele derken bu seferde ülkede iki komünist parti kurulmuştur. Bu dönemde yüzlerce ölüm, binlerce tutuklama yaşanır Amerika Birleşik Devletleri’nde. Bunların hepsi ABD hükümetinin eliyle olur. 1921 yılına kadar varlığını sürdüren komünist partiler birleşme hususunda devamlı olarak istişare halinde oldular. Yasal olarak çalışmalarına hükümet tarafından izin verilmediğinden ülkedeki komünistler umutlarını Aralık 1921 yılında kurulan İşçi Partisi’nde bağladılar. Bunda da başarılı olamadılar. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’den Lenin, 2 Ağustos 1921 tarihinde,  “Uluslararası Proletaryaya Çağrı” başlıklı bir bildiri yayınladı. Lenin bildirisinde, tüm dünyadaki işçilere sesleniyor, Sovyet Rusya’ya yardım etmelerini istiyordu. ABD’li komünistler bu çağrıya kayıtsız kalmadı ve hatırı sayılır para topladılar. 1923 yılında yasadışı Komünist Partisi ile yasal İşçi Partisi birleşerek, önce İşçi Partisi adıyla, daha sonra ABD Komünist Partisi adıyla ve legal biçimde yollarına devam ettiler. 1920’li yıllarda ABD meşhur “Buhranlı Dönem”e (1929-1930) doğru giderken, ülkenin komünistlerinde yıllarca süren fikir ayrılığı, daha yıllarca sürecektir. 
1945’lerde komünistler ABD’de yine bölünür, kimi zaman Lenin’i eleştirirler, fikirleri eskimiş derler, kimi zamanda Karl Marks eleştirilerden nasibini alır. 
Komünistler ülkedeki siyasi çalışmalardan nasıl bir deneyim kazandılar, fayda sağladılar bilinmez. Önümüze düşen bir gerçek var bildiğimiz. ABD yönetimi ülkesindeki iç savaştan ve komünist faaliyetlerden öyle tecrübe sağladı ki, diğer ülkelerin siyasal ve coğrafi şekillenmesinde hep oyun kurucu olmuştur. ABD oyun kuruculuğunu, devlet olarak değil, sivil toplum kuruluşları ve şirketler eliyle yapmıştır. ABD menşeili dernekler ve şirketler oyun kuruculuğa alet edilirken, hedefte olan ülkelerin milli ve manevi duruşlarından da faydalanılmıştır. Sadece Türkiye’yi örnek verecek olursak, 1950’li, 1960’lı, 1970’li yıllara gitmemiz gerekiyor. Ne olmuştu o yıllarda? 1950’li yıllarda, Türkiye’nin kutuplaşmasına zemin hazırlandığı yıllarda diyebiliriz. 
Ülkede sadece din üzerinden ve üzerine komünizm korkusu da eklenerek bizi nasıl ayrıştırdıklarını on yıllar sonra rahatça görebiliyoruz. O dönemin çoğunluğunun saf Müslümanların oluşturduğu gençlerin bu oyunları anlaması yıllar sürmüştür. 1950’li yıllara kadar Türkiye’de okutulan, okunan kitap bilgilerinden haberiniz var mı? Ankara’da işi sadece tercüme olan bürolara sipariş verip kitap çevirtilen bir dönemden bahsediyoruz. Folklor, yani halk bilimine bütçe ayrılıp, Anadolu’daki yerel hikayelerin derleyicilerine telif ücreti ödenirken, bir kişiye bile denmemiş ki; “Dünya ölçeğinde milli ve manevi değerlerimiz üzerine kitap yaz, makale yaz.” Cumhuriyetle beraber yönümüz Batı’da olmuştur. 1950 yılına kadar kapalı toplum olarak yaşadığımızı da söyleyebiliriz. Ve bu dönemde, yine Batı geliyor, bu Batı ki; Amerika Birleşik Devletleri’dir, bize neredeyse İslam’ı yeniden öğretecek. Yanı başımızda komünist bir ülke var o dönem; Sovyetler Birliği’dir bu. 1950’ye kadar olan sürede, 33 yılda, bizler komünist ülke olmak istesek çok kolay şekilde olurduk. 
Burada, not düşmek istiyorum; 1920’li yıllarda, ilk komünist Türklerin panislamist bir yapıda olduklarını da belirtmekte fayda var. Mealen, “Komünizm gelecek, din elden gidecek” türünde sloganlarının üreticileri Amerika’dır. ABD bu dönemde güçlenip palazlanırken, bizler ikinci defa çöküş sürecine giriyorduk. Elbette bu yıllarda yaşanılanları itiraf edenler de var ve gerekçeleri; “Soğuk Savaş” dönemi idi, yapacak bir şey yoktu, o dönemin şartları bunları gerektiriyordu. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi mesela, tamamıyla ABD planı desek yalancı olmayız sanırım. Bu darbeye neden olan Türkiye’nin Sovyetler Birliği’ne yakınlaşması mıdır, yoksa Irak’ın yanı sıra komşu ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmek isteyişimiz midir? Cumhuriyet sonrası kaç komşu ülke ile ilişkilerimiz iyi oldu sizce? Bu ve bu gibiler soruları kendi kendimize sormamız gerekiyor ki, gelecek nesillere iyi bir ülke bırakalım. 1970’li yıllar; “askeri darbe”, “sağ –sol” ve  “milliyetçi – akıncılar” kavgası. Ne için? Koca bir hiç! Önce Müslüman kimliği üzerinden devrede olan ABD, bu yıllarda milliyetçi kimlik üzerinden devrede. ABD bu yıllarda da Türkiye’de oldukça aktif, devletin istihbarat bütçesini karşılayan kim? CIA! Bunları dile getirirken inanın insanın tüyleri ürperiyor. 
Bizler, içimizde nasıl canavarlık hisleri beslemişiz yıllarca, artık her şey gün gibi ortada. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ve sonraki süreci, daha birkaç yıl önceki oyunları ve günümüzde hâlâ devam eden, devam ettirilmeye çalışılan oyunları çok iyi anlamamız gerekiyor. Türkiye’de kimi sol gruplar İngiltere tarafından yönetilirken, yine bu cenahın hiç Amerikalı komünist yoldaşlarından bahsettiğini hiç duydunuz mu? Bir zamanlar başına bela olan komünizmle yıllarca uğraşan Amerika, bu topraklara yine komünizmle girmiştir. 
Kendi iç savaşında edindiği tecrübeyle, Türkiye’de dahil olmak üzere çeşitli ülkelerde iç savaş çıkarmaya çalışmış, kimilerinde başarılı olmuştur. Birlik ve uyanma vaktidir artık. Ayrışmalara ve dış oyunlara izin vermeyelim.

Sebîlürreşad Dergisi, Eylül 2017, Sayı: 1020

Hiç yorum yok: