31 Temmuz 2018 Salı

Yaşar Kemal röportajcılığı


Bir dönem kaleme aldığı röportajlarıyla da yazın hayatında iz bırakan Yaşar Kemal’in ilk gazete yazısı Memleket Mektupları başlığı altında 3 Temmuz 1951 tarihinde Cumhuriyet’te yayımlanır. “Diyarbakırdaki göçmen köylerini gezerken neler gördüm?” başlıklı ve röportaj türündeki yazısında, 1939 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelen Türklerin yaşamlarını anlatır. Yaşar Kemal bu röportajıyla dikkatleri üzerine çeker. Kendine has üslubu ve betimlemeleriyle kelimeleri coşturur. Söz konusu yazı röportajdır ama bir roman edasında okunur satırlara dökülen duygular;
Kuşlar bile dökülüp kalıyorlar sıcaktan. Sivrisinek bulut misali. Su yok. Ambar çayının üstüne çeltik ekmişler. Çeltiğin ayakları çaya dökülüyor. Su, bu sebepten, sarı, zehir gibi akıyor. İçen bir daha doğrulamıyor. Gitti gider! Başka da su yok. Kuyuların suyu var ya, o daha kötü. hem de kuruyor. Hastalanmadık kimse kalmıyor göçmenlerden. Geldiklerinin birinci ayında 120 can veriyorlar kara toprağa. Herkes hasta, köy ıpıssız. Ölüleri bile kaldıran yok. Evlerde kokup kalıyorlar. Birinde iki gündür gömülemeyen bir ölüyü, köye yolları düşen iki ilkokul müfettişi defnediyor. Şumnu’nun, Deliorman’ın havası, sonra da Diyarbakır’ın çölü. Dayanılır mı? Bütün hata burada işte. Muhite intibak meselesi. Etütsüz, plansız bir yerleştirme. Ölenler ölüyor. Kalan sağlar da Köprübaşı’nı bırakıp başka yerlere göçüyorlar.”

Yaşar Kemal’in röportajlarını incelediğimizde, ne yazık ki günümüzde örneklerine fazla rastlamak mümkün değil. Röportajları soru-cevap şeklindeki söyleşi gibi değildi. Röportaj konusu nerede ve hangi şartlar da geçerse geçsin, bunu bir şekilde okura anlatır, okuyucuyu oralara alıp götürürdü. Betimlemeli yorumlar da içeren röportajlarında dikkat çeken bir ayrıntı ise “soruşturmacı gazetecilik” örneği sergilemesidir. Kimi zaman hükümeti göreve çağırır ve bazen de hesap sorar karşısındakine;
“Bu göçmen köylerinde yeni dikilmiş göz için arasan ağaç yok. Köyler çırılçıplak. Yahu dedim, şu köylere ağaç dikseydiniz elinizde mi kalırdı? Şimdiye kadar kocaman olurlardı. Bir yaşlı: Abe görürsün halimizi dedi, dururuz iğne üstünde. Sülersiniz hep büle. Etmişsiniz âdet. İğne üstünde duruyorlar, doğru. Ama dikseler iyi ederlerdi. Herhalde hükümet bunların dertlerine bir çare bulmalı.”[1]

22 Ağustos ile 2 Eylül 1951 tarihleri arasında yine Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Kaçakçılar” isimli röportajı için kaçakçılarla 25 gün geçirir. Kendisi kaçakçı kimliğine bürünerek dağlarda, sınırlarda onlarla beraber dolaşır. Kaçakçıların arasında adı Adanalı Hasan’dır. Onlarla kahvehaneler de vakit geçirerek; çay içer, oyun oynar. Kaçakçıların Jandarma ile girdiği çatışmaya bizzat şahitlik eder. Kaçakçılar arasında geçirdiği günleri gazetede olduğu gibi aktaran Yaşar Kemal, yirmi civarında kaçakçıyı da okuruna tarif eder.  Kaçakçılarla yaşadığı günleri ve röportajı 1975 yılında şöyle anlatır;

“Onların korkularına, acılarına, sevinçlerine, varlıklarına, yokluklarına katıldım. Bunca yıl geçti, 1951 yılında tanıdığım birçok kaçakçıyla yakın dostluğum sürer gider. Benim kaçakçı değil de gazeteci olduğumu öğrendikten sonra bile benimle ilişkilerini kesmediler. Şimdi bir geceyi anımsıyorum, kilometrelerce bir kayalık yolu aşarak, sırtımda ağzına kadar doldurulmuş bir çuvalla canım çıkarak, korkarak, ödüm koparak, kaçakçılarla sırtımızdaki çuvalları taş yığınlarına saklayışımızı… anımsıyorum. Bunca yıl nasıl unutmamışım. Bunun önemli bir sebebi olacak. Hiçbir röportajımda bir tek not almadım. Ne bir sözcük, ne bir çizgi. Hiçbir zaman yanımda kalemim olmaz ki. Adres yazmak için bile.”[2]

Röportaj edebiyatın bir dalıydı onun için, tespih taneleri gibi kelimeleri öyle özene bezene yan yana diziyordu ki; bahsi geçen konunun yanı sıra bir de tarif edilemez apayrı hava yaratıyordu. Dilindeki, üslubundaki akıcılık eserlerinde olduğu gibi röportajlarına da yansıyordu. Sanki alfabede ki tüm harflere can veriyordu, onlarla dost oluyordu. Milliyet Sanat dergisinin 1975 yılındaki Ağustos ayında çıkan ve röportaj soruşturması dosyalı sayısında, röportajın bal gibi edebiyat olduğunu savunur;

“Röportaj bir edebiyat sayılabilir mi? Bu soruyla çok karşılaştım. Röportaj bir edebiyat dalı sayılmak ne, röportaj bal gibi edebiyattır. Onu haberden ayıran nitelik onun edebiyat gücüdür. Haber bir yaratma değildir, bir taşımadır. Aslında röportaj, taşına anlamına geliyor ya yanlış, o taşıma olan haberdir, hem de en gerçek anlamıyla. Röportaj bir yaratmadır. Gerçeğe, gerçeğin, yaşamın özüne yaratılmadan varılamaz. Yaratmadan hiç kimse hiçbir şekilde gerçeği yakalayamaz, yakalasa da karşısındakine anlatamaz. Haber gerçek değil mi, bence haber gerçeğin simgesidir. Haberin arkasında neler var, neler dönüyor, ne yaşamlar, ne dramlar, sevinçler var, haber bunu bize veremez. Röportaj haberin varamadığı yere varandır, nasıl, yaratarak, gerçeği değiştirerek değil, yaratarak.”

2013 yılında da röportajı anlatırken yukarıdaki ifadelere benzer cümleler kurar. Vietnam Savaşı’nın korkunçluğunu haberlerden değil, bölgeyle ilgili yapılan röportajlardan öğrendiğine dikkat çeker;

“Röportaj bir sanat, bir edebiyat türü, bir yaratma eylemidir. En az romanlarım kadar röportajlarıma emek verdim. Hatta romandan daha çok önem verdim; çünkü yeni bir şey yapıyordum ben. Avrupa bile konuşmadı bunu. Ben röportaj yaptıktan sonra Fransa'da 'Yaşar Kemal röportajı yeniden yarattı,' diyorlardı. Kitaplardakinden daha çok röportaj yazım var, ama ben de bilmiyorum neredeler. Ben Vietnam Savaşı'nı ne haberlerden, ne de bilimsel araştırmalardan öğrenebildim, daha da ileri gidersem, televizyon filmlerinden de öğrenmedim, ancak Vietnam Savaşı üstüne birkaç röportaj okuyuncadır ki bu korkunç savaşın dehşetine varabildim.”[3]

Çalıştığı gazete de son iki röportajında ses kayıt cihazı kullandığını, bunu da ne için yaptığını hatırlamadığını söyleyen Yaşar Kemal, kendisiyle röportaj yapmak isteyen gazetecilere kâğıt ve kalemi şart koşmasıyla da bilinirdi. Ses kayıt cihazlarına şiddetli şekilde karşıydı. En hoşlanmadığı röportaj türü ise tek kelimelik soru-cevaplardı. 90’lı yılların başında bu tür gazetecilerde biraz popülerdi. 1991 yılında kendisiyle tek kelimelik soru-cevap şeklinde röportaj yapmak isteyen gazeteci Abdulkadir Kaçar’ı kibarca, kendine özgü tavır ve sevecenlikle reddeder. Gazeteci Kaçar, üzülmez bu ret cevabına, kitaplarını severek okuduğu, çocukluğunun 60’lı yıllarında radyoda seslendirilen eserlerini heyecanla dinlediği, Hürriyet gazetesinde resimlendirilen İnce Memed romanını zevkle takip ettiği büyük ustayla bir araya gelmenin mutluluğunu yaşamıştır.

1980’li yıllarda Yaşar Kemal ile röportaj gerçekleştiren gazeteci Süleyman Canbolat anlatıyor;

“Edebiyatın yanı sıra röportajında ustasıydı. Böyle bir ismin yanına gazeteci olarak gitmek beni heyecanlandırdı. Soracağım soruları önceden yazıp not aldım. Teyp ve ses kayıt cihazını meslek hayatım boyunca kullanmadım. Yaşar Kemal’in yanına gittiğimde de her zaman yaptığım gibi, ara başlıkları not alıyordum, geri kalanlar hafızamdaydı. Ara başlıkları not aldığımı fark eden büyük usta, kâğıdı ve kalemi bırakmamı isteyerek; ‘Gazeteci her şeyi kâğıda yazarak not almamalı, beynine yazmalı, ezberlemeli, hafızasında tutmalı birçok şeyi’ demişti. O görüşmemizden tam 6 gün yayımlanacak çok güzel bir röportaj çıkmıştı.”

Röportajlarında çocukları da ihmal etmez. Onları da anlatır bol bol. Bu çocuk ya doğrudan gözlemlediği biridir, ya da röportajdaki başkişinin çocukluğudur. Annesi ile birlikte Ankara’da yaşayan yetim Oğuz’un hüzünlü maceraları, Yaşar Kemal’in kelimeleriyle okurla buluşur;

“Trenlere bindi çocuklarla birlikte, parası olmadığını, biletsiz olduğu anlayınca trenciler onu oyuncak trenden indirdiler. Kayıklara bindi gene indirdiler. O gene kaçak, trenlere bindi, gene kayıklara bindi. Gene bir yolunu buldu, dönme dolaplara atladı. Atlı karıncaları seyretti. Bir daha da Gençlik Parkı’ndan ayrılmadı. Her sabah doğru gençlik Gençlik Parkı’na… Gün akşam oluncaya kadar. Bazı bazı Gençlik Parkı’nda gece yarılarına da kadar kalıyordu. Anası onu dövüyordu öldürüyordu ama o pahasına olursa olsun Gençlik Parkı’nı anasına söylemiyordu.”[4]



[1] - Kemal, Yaşar. Diyarbakırdaki göçmen köylerini gezerken neler gördüm?, Cumhuriyet, 03.07. 1951
[2] - Milliyet Sanat Dergisi, Röportaj Soruşturması, Ağustos 1975
[3]- Kayayerli, Damla. Sahi neydi röportaj?, Sabah, 03.03.2013[4] - Kemal, Yaşar.  Gençlik Parkında yepyeni bir dünya bulmuştu, Cumhuriyet, 06.10.1975


Hiç yorum yok: