9 Ağustos 2018 Perşembe

Sebîlürreşad’ın 110.Yılı


Yeniden yayınlanma süreci ve yayına nasıl başlandı?

2014’ün baharı, Ankara’da, Kaptanpaşa sokakta, Mehmet Âkif Fikir ve Düşünce Derneği’ndeyiz.  Fatih Bayhan ile Mehmet Âkif, Sıratımüstakim ve Sebîlürreşad üzerine sohbet ediyoruz. O gün bir şey fark ediyoruz ki; Mehmet Âkif’i ilk ve en detaylı olarak ikimiz de aynı kişiden öğrenmişiz. Ali Hoca, ilkokulumuzda, bizim değil, başka bir sınıfın öğretmeni idi. İlgili öğrencilere, okulun bahçesinde, fazla konuşulmadığı dönemde Âkif’i anlatırdı.
Bayhan ile sohbetimiz, Sebîlürreşad’ın yeniden yayınlanması konusuna geldi. Bunu uzun uzun konuştuk. Aslında pek konuştuk da diyemeyiz. O anlattı, ben dinledim çoğunlukla. Derginin yeniden çıkarılma fikrinin kendi zihninde yıllardır dolanıp durduğundan bahsetti. Ankara’ya ilk geldiği günlerden itibaren Sebîlürreşad’ı yeniden İslâm coğrafyasına kazandırma arzusunda olduğunu anlattı. Bunları yapabilmek için de kendisinin kitap projelerinin bitmesi gerekiyordu. Yazacaklarını sıralamıştı. Yol haritası çizmek önemlidir. Kişiyi, kısa yoldan hedefine götürür. Önceden çizilen yollar daha sağlıklı sonuçlar verir.
İlk Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra, derginin yayınlanma konusunu tekrar masaya yatırma kararı aldık. Milletin ilk defa oylarıyla Cumhurbaşkanı seçtiği seçimler sonrası yine görüştük. Derginin yayın politikasını iyice analiz eden konuşmalar yaptı. “Biraz hazırız yayına”, dedik. “Başlayalım mı?”, diye kendi içimizde sorgularken, Bayhan’ın kitap ve araştırma projelerinin daha bitmediği düştü önümüze. “Acele etmeyelim, bir süre daha hazırlık yapalım”, dedi. Bir yandan da derginin arşivini toparlıyoruz. Bunu yaparken de, okumalara geçmiştik. Kimi yazıları daha önce okumuştuk, yeniden okumamız ne kaybettirir ki? Aksine çok şey kazandıracaktı. Böyle yaparak, hem belleğimizi güçlendirmeye, hem de yayın politikasını hatmetmeye çalışıyorduk.
2015’in kışı. Derginin yayınlanması yine gündemdedir. Bu görüşmemizde hedefe az kaldığının düşüncesindeydik.Hazırlıklar sürüyor. Dergide yazan yazarların hayat hikâyesine kadar her şeylerini öğrenmiştik. En son 1966 yılında yayınlanan derginin yazarlarından geriye, günümüzde yaşayan Mehmet Şevket Eygi hoca kalmıştı. Onunla da görüşerek kendisinden yazı rica ettik. Yazabileceğini söyledi. Yine 2015 yılında derginin yayınlanma fikri iyice oturmuştu. Geriye, mekân ve matbaa ve dağıtım görüşmeleri kalmıştı. Bu yıl biterken, Bayhan iyice kararlıdır, dergi çıkacaktır.
Fatih Bayhan 2016’nın Ocak ayında, Ulus’ta, Anafartalar caddesinde, eski Ankara Adliyesi’nin tam karşısında yer alan ve 1923 yılında inşa edilen bir bina buldu. Tarihi binaydı ve hikâyesi de vardı. Üçüncü katını Sebîlürreşad’ın merkezi, yazıhanesi olarak düşünen Bayhan’a göre burası tam yeriydi ve olmalıydı. Milli Şairimiz Mehmet Âkif’in İstiklal Marşı’nı yazdığı Taceddin Dergahı’na, Hacı Bayram Camine, ilk Meclis’e ve bir dönem Ankara’da yayın hayatını sürdüren Sebîlürreşad’ın o dönemki adresine de çok yakındı. Mehmet Âkif ve Eşref Edib Beyler, kim bilir bu civardan kaç defa geçmiştir! Anafartalar caddesine sınır olan Denizciler caddesinde, yıllar önce Serdengeçti’nin de yazıhanesi vardı. Az ötede bulunan sinema salonundan, Necip Fazlı Kısakürek’in sesi geliyordu bazen. Sanki şiir okuyordu, “Sakarya”, diyordu. İskilipli Atıf Hoca’nın yargılandığı mahkeme karşımızda duran binada, idam sehpası da, arka tarafımızda, dört yüz – beş yüz metre ileride.
Yeniden yayın konusunda Âkif’in torunu Selma Ersoy Argon annemizin önemli desteği oldu. Niyeti öğrendiğinde, sevinmiş, heyecanlanmıştı. Yazı ailesinin en başında Selma annemiz yerini aldı.
Kiraya tutulan, ücreti bizzat Fatih Bayhan tarafından takdim edilen yazıhanenin tadilattan geçmesi şarttı.  Zemin berbat, duvarlar dökülüyordu. Camlar ve kapılar dâhil olmak üzere iyi bir elden geçmesi gerekiyordu. Bayhan, önce bu tadilat işine girişti. Tadilatlar para oldukça yapıldı. İlk geldiğimizde, her tarafı dökülen bir masa, oturdukça insanı “Kırılacak mı?” hissine kaptıran iki sandalyemiz vardı. İnternet ve telefon bağlantımız daha yoktu, olmasına da epey zaman vardı. Önce diz üstü bilgisayarlarımızla idare ettik. İnternete cep telefonlarımız üzerinden bağlandık. Bir süre böyleydik. Sosyal medyada paylaşımlar yaparak Sebîlürreşad’ın yeniden hayat bulacağını haber veriyorduk. İlk sosyal medya paylaşımı, Abdurrahman Dilipak ağabeyden geldi. Twitter üzerinden, 2016’nın Mart ayında derginin yeniden çıkacağını duyurmuştu.
Yeniden Sebîlürreşad’ın çıkacağı tarih 14 Ağustos 2016 olarak belirlendi. 14 Ağustos günü, 1908’de derginin ilk yayına başladığı tarihti ve bu özellikle esas alındı. Nisan ayından itibaren derginin teknik ve içerik çalışmaları başlamıştı. Derginin tasarımı nasıl olmalıydı? Bunun üzerine çok düşünüldü. Baskı öncesi provalar yapmaya başladık. Önceki yayınlar iyice incelendi. Bir de, benzer tasarım kimse de olmamalıydı. Özel olmalıydı.
Fatih Bayhan bir gün geldi, tasarımın nasıl olacağını hem çizerek, hem de anlatarak tarif etti. Anlattığı ölçüde provalar yapıldı. Sonunda, sizlerin de gördüğü gibi tasarım şekli ortaya çıktı. Tasarımdan söz açılmışken, İstanbul’daki bir okuyucudan bahsedeceğim; derginin içeriğinden ziyade tasarımı için aldığını söylemişti. Şaşırmıştım. “Nasıl yani?!”, diye sorduğumda, “Öyle işte tasarımı çok güzel ve sıra dışı”, demişti.
Mayıs ayının sonuna geldiğimizde, yazı kadrosu oluşturulmuş, tasarımı belirlenmiş, abone ve dağıtımının alt yapı çalışmalarını yürütüyorduk. İşte bugünlerde Fatih Bayhan’ın babası rahatsızlandı. Ramazan ayı idi, Haziran’dı.
Bir yandan memlekete gidiyor, babasının sağlığı ile ilgileniyor, diğer yandan da dergiyle meşgul oluyordu. Allah uzun ömür versin amcamızın sağlığı şu an iyi.
Bir ay sonra yeniden okuruyla buluşacak olan Sebîlürreşad’ın yıllar sonra çıkacak ilk sayısı için hazırlığa başladık. Her şey planlandığı gibi güzel gidiyordu. Bu arada da, Mart ayından Temmuz ayına kadar olan kısa sürede, yani dört ayda, yazıhaneye de dostlar gelmeye başlamıştı. Tebrik ediyorlar, hayırlı olmasını diliyorlardı. Bu güzel dostları burada tek tek belirtmeyi çok isterim, fakat bana ayrılan sütunlara isimlerini sığdırmam imkânsız. Hepsinden Allah razı olsun.
Heyecanımız en doruklarda, ilk sayının hazırlık telaşındayız. 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi gerçekleşti. Sebîlürreşad ailesi meydanlarda ve sokaklarda. Daha ilk günün gecesinden, yazıhanemiz bu hain girişime karşı duranların karargâhı haline geldi. Dostlar Ankara’nın kritik bölgelerine dağıldılar, Genelkurmay, Zırhlı Birlikler ve Kızılay Meydanı. İlk aklıma gelen bunlar. Başkentin değişik bölgelerinde de hainlere karşı duruş sergileyen dostlar da vardı. Sebîlürreşad Yazıhanesi, o hainlerin eyleme geçtiği anlarda, bir mevzî, bir kale gibi olmuştu. Çok şükür, millet gerekeni yaptı, “Dur”, dedi. Şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Bu yıl, Sebîlürreşad’ın 110’uncu kuruluş yıldönümü. Yeniden yayınlanışının da üçüncü yılıdır. Ankara, Ulus’taki yazıhanemize üç yüz – dört yüz metre mesafede, Denizciler caddesi numara 7’de, dostlarımızın da gayretleriyle, beş katlı yeni mekân oluşturuldu. Bir aydır buradayız. Bin bir emek verdiğimiz yazıhanemiz bize artık küçük gelmeye başlamıştı. Kadromuzdan ziyade, gelen ziyaretçilerimizi ağırlayamaz durumdaydık. Bu yüzden büyük bir mekâna geçmemiz zorunluydu. Taşındık. Aklımız hâlâ ilk yazıhanemizde. Orayı da boşaltmaya kıyamadık. İmkân oldukça eski adresimizi de muhafaza etmeye çalışacağız. Temennimiz, daha çok uzun yıllar Sebîlürreşad’ın okurlarıyla buluşmaya devam etmesidir.

Mehmet Poyraz – Ağustos 2018, Sebîlürreşad Dergisi, Sayı:1031, s.16-17

Hiç yorum yok: