14 Şubat 2019 Perşembe

Almanlar Sebîlürreşad’ı neden satın almak istemişlerdi?

Almanlar, İslamcı politikaları uğruna Sebîlürreşad’ın da içinde yer aldığı birkaç dergi ve gazeteyi satın almak isterler. Dönemin Alman arşiv kayıtlarında da vardır bu satın alma girişimi. Araştırmalar yapılır ve İstanbul’dan Berlin’e bir rapor gider. Sebîlürreşad’ı satın almak mümkün değildir. O dönemin İstanbul ve Berlin ilişkilerini düşündüğümüzde diyebiliriz ki, Almanlar dergiyi satın alamayınca kapatılması için dönemin Osmanlı hükümetine baskı yapmıştır.


TÜRKÇÜLÜĞE önem vermesiyle bilinen ve kimi çevrelerce hakkında övgüler yapılan Alman Şarkiyatçı Martin Hartmann, Mehmet Âkif’ten neden hoşlanmamıştı? Birinci Dünya Savaşı başlamış, gemilerinin Karadeniz’de Rus donanmasına saldırmasıyla beraber Osmanlı Devleti, Almanya ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yanında savaşa dâhil olmuştur. Bu saldırıdan kısa bir süre sonra, Almanların da desteğiyle, 11 Kasım 1914 günü, cephelerden Almanya’ya esir düşen Müslümanlardan seçilen birkaç esirin de İstanbul’a getirilmesiyle Cihad-ı Ekber ilan edilir. Tören için İstanbul’a esir getiren Alman görevli Schabinger ile birlikte Şeyh Salih Tunusî ve Mehmet Âkif de Berlin’e gider. Her ikisi de cephelerden Almanya’ya esir düşen Müslümanlara Cihad tebliğ ederken, bir yandan da Alman kamuoyuna cihadı anlatacaklardır. 
Tunuslu Şeyh Salih, Almanya’da el üstünde tutulur. Önemli bir din adamı ve politikacıdır Almanlara göre. Bulunduğu ortamlarda dikkati üzerine çeken Şeyh Salih’e gösterilen ilgi Mehmet Âkif’e yoktur. Şeyh Salih’ten duydukları memnuniyeti İstanbul’a telgrafla bildiren Alman yetkililerin Âkif için aynı duyguları taşıdıkları söylenemez. Bunu Schabinger’in anılarında da açıkça görmekteyiz. 
Schabinger’in, hatıratında Şeyh Salih’in önemli bir kişi olduğundan ve Enver Paşa’ya yaptığı yardımlardan bahsederken Mehmet Âkif için küçümseyici cümleler kullanması dikkat çekicidir: 
“Gerçek bir Türk olan ikinci refakatçiyi bana kimin getirdiğini şimdi tam hatırlayamıyorum. O, İstanbul’daki dinî bir derginin muharriri idi.”
Schabinger’in burada sözünü ettiği dergi Sebîlürreşad, muharriri de Mehmet Âkif’ti. İlginç bir şekilde, Şeyh Salih’le olan dostluklarından ve birlikte yaptıkları çalışmalardan bahseden Schabinger, Mehmet Âkif’ten söz etmekten kaçınır. Buna benzer bir değerlendirme de Alman Oryantalist Martin Hartmann’ın anılarında yer alır. Hartmann, Şeyh Salih ve Mehmet Âkif ile tanışmasını şöyle anlatır: 
“Bugün, sıra dışı ilginç bir karşılaşma oldu. Şeyh Salih gerçekten sıradan biri değil. Zavallı Türk ise onun tam tersi. Salih ne istediğini biliyor. Ve istediği şeyleri başarılı bir şekilde anlatmasını da… Böyle bir adam ile çalışılabilir. Şeriatın doğruluğuna olan inanmışlığına rağmen onunla bir anlaşma zemini gerçekleşebilir.”
Alman görevlilerle aralarında bir anlaşmazlık olduğu açıkça hissedilen Mehmet Âkif’in Almanya’da İslam Üniversitesi kurma fikrini de Hartmann yazısında ele alır: 
“Almanya’da, Müslüman hocalar tarafından eğitim verilecek İslamî üniversite kurulması fikri hoştu! Bilim konusundaki bu idraksizliğe daha sert bir tepki vermediğim için sabrıma hayran kalmışlardır herhalde. Bilimin ne olduğu konusunu bu sınıflara açıklamanın elbette hiçbir faydası yok. Bir süre daha bu böyle geçecektir. Bugün beni ziyaret eden Mehmet Âkif ile Mehmet Emin üzerine öğretici bir görüşme yaptım. Mehmet Âkif, yeni zamana ayak uyduramamış Türk dar kafalılığının bir temsilcisi olarak, eski yöntemlere göre verimsizce çalışmak arzusundadır. Ne mutlu ki bana, gayet sakindim. Neticede böyle insanlarla kavga etmenin getireceği hiçbir şey yok...”
Sebîlürreşad’da yayınlanan Berlin Hatıraları adlı seri şiirlerinden başka Almanya’ya dair hiçbir şeyi yazmayan Âkif, ömrünün geri kalan kısmında da bu konuya yine detaylı şekilde girmemiştir. Âkif Almanya günlerini yazmamıştır ama dostlarına kısa kısa anlatmıştır. Mithat Cemal ve Eşref Edib ile yaptığı dost sohbetlerinde Berlin konu edilir. Sebîlürreşad imtiyaz sahibi Eşref Edib Fergan, hatıratında Âkif’in Almanya seyahatinden bahseder. Fergan yazısında, esir Müslümanlara özel gazete çıkarıldığını, onlara iyi davranıldığını, cami yapıldığını belirtirken, bütün bunların Almanlar tarafından yürütülen bir siyaset, Osmanlı’ya karşı bir cemile olduğunu da ifade eder:
“Harbiye Nezareti’ne merbut Teşkilat-ı Mahsusa kendisine mühim vazifeler tevdi etti. Bunun üzerine Berlin’e gitti. İtilaf Devletleri ordularından alınmış birçok Müslüman esirler vardı. Almanlar bunları diğer esirlerden ayırmış, bunlara mahsus kamplar yapmışlardı. Üstad, Müslüman esirlerin geçirdiği hayatı görmek ve onlara bazı şeyler söylemek için Berlin›e gitmişti.” Mithat Cemal ile Mehmet Âkif dost meclisindedirler. Sohbet, Âkif’in Almanya günlerine gelir. Âkif Berlin’de iken tanınmış Alman müsteşrikleri sorulur kendisine. Cevaplandırır soruyu ve “Hartmann’mış” der. Âkif konuşmasının devamında tanışmak istediğini, zaten Hartmann’ın da kendisiyle görüşmek istediğini söyler. Almanya’nın tanınmış müsteşriklerinin içerisinde önemli yeri olan Martin Hartmann ile bir araya gelirler. Buluşmalarında her haliyle Oryantalist olduğunu belli eden Hartmann’ı “ilim dalaverecisi” diye tanımlayan Mehmet Âkif şu ifadeleri kullanır:
“Benim gözümü boyamak isteyen birtakım umumî laflar etti. Ben dediklerini dinler gibi göründükten sonra, ‘En iyi bildiğiniz Türk şairi kimdir?’ dedim. O tereddütsüz ‘Fuzuli’ diye cevap verdi. Sonra şunu ilave etti: ‘Ben şimdi bunu yazmakla meşgulüm.’ Bir de gördüm ki, herif Fuzuli’yi okuyamıyor, hele hiç anlayamıyordu. Artık tahammülüm kalmadı, ‘Ben’ dedim, ‘Bilgilerinizin sınırını takdir edecek durumda değilim, fakat size bir şey söyleyeyim mi? Fakat sizin en bilmediğiniz ve anlamadığınız Türk şairi Fuzuli’dir, buna emin olun’. Herif iki gün sonra Fuzuli’nin ‘Su Kasidesi’ni öğretmemi benden rica etmesin mi?”
Martin Hartmann’ın o dönem İstanbul’da görüştüğü ve kendine göre samimi bulduğu yazar ve şairlerin Türkçü olması dikkat çekicidir. Halide Edib ve Mehmet Emin gibi Türkçü isimlerle devamlı görüşen ve bunları dost edinen Hartmann, Âkif’ten adeta nefret ediyordu. Mehmet Âkif ona göre bir İslamcı değildi. Yönlendiremiyordu. 
Sebîlürreşad, 18 Mart 1915 tarihinde Şeyh Salih ile birlikte Mehmet Âkif’in İstanbul’a döndüğünü okuyucusuna duyurur. Mehmet Âkif, Berlin’den gelmesinden kısa bir süre sonra Şeyh Salih Tunusî ve Kuşçubaşı Eşref ile birlikte Necid çöllerine gider. 
Devletin görevlendirmesiyle Arap coğrafyasını dolaşan Âkif, buralardaki Osmanlı vatandaşı insanlara yaşanan savaşı anlatarak birlik olunmasını sağlamaya çalışır. Almanlar Âkif›ten hoşlanmamıştır. Şeyh Salih ise talep görmeye devam eder. Almanların isteğiyle, Şeyh Salih tekrar Almanya’ya giderek propaganda çalışmalarına devam eder ve savaş bitene kadar bu ülkede kalır. Sebîlürreşad, 1916-1918 yılları arasında 20 ay yayınlanmaz. İttihat ve Terakki Hükümeti yayınlardan rahatsız olur. Sebîlürreşad birkaç defa kapanır. 
Derginin bu dönemde kapalı kalması hayli düşündürücüdür. Sebîlürreşad’ın çıkmaması, daha çok savaş nedeniyle yaşanan kâğıt sıkıntısına dayandırılır. 
Kâğıt sıkıntısı doğrudur, ancak öte yandan İttihat ve Terakki’nin desteklediği Tanin gazetesi kesintisiz çıkmaya devam eder. (Almanlar kâğıt sıkıntısının üstesinden bir şekilde gelmekteydi.) 
İslam politikasının güdüldüğü bir dönemde, İslamcı bir yayının kâğıt sıkıntısından dolayı çıkmaması tuhaf bir durumdur. Hâlbuki böyle bir dönemde Sebîlürreşad’a çok ihtiyaç vardır. O dönemle ilgili bir de şöyle iddia var: İttihatçıların içindeki belli bir kesimin dinde reform çalışması yürüttüğü için, buna Sebîlürreşad’ın karşı durmasını engellemek maksadıyla derginin yayınları durdurulmuştur.Kapatılma ile ilgili şu bilgiler de önemlidir: Almanlar, İslamcı politikaları uğruna Sebîlürreşad’ın da içinde yer aldığı birkaç dergi ve gazeteyi satın almak isterler. 
Dönemin Alman arşiv kayıtlarında da vardır bu satın alma girişimi. Araştırmalar yapılır ve İstanbul’dan Berlin’e bir rapor gider. Sebîlürreşad’ı satın almak mümkün değildir. 
O dönemin İstanbul ve Berlin ilişkilerini düşündüğümüzde diyebiliriz ki;
“Sebîlürreşad, Almanya’nın baskısıyla kapatılmıştır.”. 


Mehmet Poyraz - mehmetpoyraz01@gmail.com
SEBİLÜRREŞAD DERGİSİ ARALIK 2018 SAYI:1035

Hiç yorum yok: