22 Haziran 2017 Perşembe

Batı, medeniyetini Doğu’ya borçludur

Uzun yıllar Akdeniz bölgesinde; Avrupa’da, Afrika’da, Anadolu’da ve Ortadoğu’da hüküm süren Roma İmparatorluğu’nun son kalıntısı, Doğu Roma İmparatorluğu olarak da bilinen Bizans İmparatorluğu 1453 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun yedinci padişahı Fatih Sultan Mehmed Han tarafından yok edildiğinde dünyada yeni bir çağda başlamış oldu. O dönem İstanbul, Bizans adıyla Konstantinopolis şehri yeni bir çağın başlangıç yeri idi. Ortaçağ dönemi kapanmış, Yeniçağ başlamıştır. İstanbul şehri 1922 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olarak anılacaktır. 

1453 yılı tarihçilere göre “erken modern dönemi”nin de başlangıcıdır. Yeniçağ’ın bitişine dayanak olarak 1800’lü yıllarda gerçekleşen sanayii devrimleri gösterilmekte. 
Bu yıllardan günümüze kadar gelen zaman birimine Yakınçağ denilmekte. Dünya tarihinde “erken modern dönemi” olarak yer alan, daha çok Yeniçağ diye bahsedilen bu dönemi fazla değil, çok az bile irdelediğimizde “erken modern dönemi” nin şanına yakışan ülkenin ve yine bu dönemin öncüsünün Osmanlı İmparatorluğu olduğunu apaçık görebiliriz. 1453 yılında İstanbul’u fethederek dünyaya “erken modern dönem” e geçiş yaptıran Osmanlı, bu şehre ilk geldiğinde katliamlar gerçekleştirmedi, kimseyi zorla Müslüman yapmadı, ahalinin mallarına el koymazken, ırzlarına da göz dikmedi. Günümüzdeki medeni yaşantının neredeyse tamamına  yakınını yüzyıllar önce Osmanlı zaten uyguluyordu. Batı’nın ve Batıcı’ların sıklıkla medeni ve sanayi gelişimlerinden dem vurduğu Yeniçağ’da Batı alemi gerçekten ne yapıyordu bu dönem? Batı mı daha uygardı, yoksa Doğu mu? 

1492 yılında; hemen hemen her dinden, her ırktan ve her mezhepten insanlar Osmanlı İmparatorluğu’nda bir arada yaşarken, Avrupalı sömürgeciler “yeni bir dünya” adı altında Amerika kıtasına adım atarak buranın yerlilerini katlediyor, zorla Hristiyan yapıyor, topraklarına el koyup insanları da köleleştiriyordu. Amerika kıtasındaki milyonlarca yerlileri yok eden Avrupalı sömürgeciler, ilerleyen yıllarda köle ihtiyacını Afrika’dan karşılamaya başlamıştır. Utanç verici köle ticaretine dünyada karşı çıkan tek devlet de Osmanlı İmparatorluğu’dur. Erken Modern Dönemi’nde Amerika’dan, Avrupa’ya geçiş yaptığımızda buralarda yaşanılan ve karşımıza çıkan sahne mezhep ve ulus devlet savaşlarıdır. 
Yüzlerce kelimelerle Batı’nın “erken modern dönem”de yapmış olduğu gayriinsani davranışları anlatmak pek ala mümkündür. Müslümanlığın temel ilkesi olan kişisel temizliği bile Doğu’dan öğrenen Batı içinde bulunduğumuz Yakınçağ’ın başlangıcından itibaren -1800’lü yılların başı-  geçmiş yıllarda yaşadığı ve yaşattıklarını bugün Ortadoğu’da sahnelemektedir. Batı’nın bu oyununu sadece Suriye’ye baktığımızda görebiliriz. Hatırlayınız, buralarda kısa bir süre öncesine kadar insanlar katledilirken, köleleştirilmeye kadar varan vahşi uygulamalara dünya şahitlik etti. 

MEHMET POYRAZ, Sebîlürreşad Dergisi - Eylül 2016

Ortadoğudaki sancının asıl nedeni yapay sınırlar

2.Dünya Savaşı’na Türkiye’nin de kendi saflarında katılması için defalarca öneride bulunan dönemin İngiltere Başbakanı Winston Churchill çok çaba göstermişti. Churchill, Türkiye’nin bu savaşa girmesi hususunda gayri resmi görüşmelerin yanı sıra resmi toplantılarda yapmıştı. Yine o dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile 30 Ocak 1943 yılında Çukurova’da buluşan Winston Churchill’e Türkiye tarafından olumsuz cevap verilmişti. İngiliz kurt siyasetçi Churchill pek niyetliydi Türkiye’yi savaşa sokmaya.

1943 yılının sonlarına doğru, Churchill’in önderliğinde; Mısır’ın başkenti Kahire’de 2. Dünya Savaşı’nın konu edildiği art arda iki konferans gerçekleştirildi.  Bu konferanslar dizisinde Türkiye’nin de savaşa girmesi istendi. Kahire Konferansı ve İkinci Kahire Konferansı başlıkları adı altında gerçekleşen bu buluşmalarda Türkiye tarafı savaşa girmeyi kabul etmedi. Churchill çok içerlemişti Türkiye’nin savaşa girmemesini, yaşamı boyunca hemen hemen tüm arzuladıkları gerçek olan bu siyasetçinin bizleri savaşa sokma düşüncesi hayalden öteye geçemedi.

İngiltere’de 5 Bakanlık görevinde bulunan, Kahire konferanslarında ülkesini Başbakan olarak temsil eden Churchill, 1. Dünya Savaşı’nda İngiltere’nin Denizcilik Bakanı idi. 1921 yılında, Kahire’de bugünkü Arap ülkelerinin sınırlarının çizildiği toplantıya başkanlık eden Churchill, İngiltere’nin Sömürge Bakanlığı koltuğunda oturmaktaydı. Bu toplantıda kendisine Lawrence ve Gertrude Bell gibi bölgenin ünlü İngiliz ajanları ve 40 harita mühendisi eşlik etti. Elinde cetvelle keyfine göre alkollü vaziyette ülke sınırlarını çizerken,  Lawrence ve Gertrude Bell’in bazı bölgelerin itirazıyla karşılaşsa da o çizmeye devam etti.

Ürdün ve Suudi Arabistan arasındaki düz çizgi halindeki sınırın hiç sebep yokken çıkıntılı olmasını da tarihçilerin çoğu şöyle yorumlar; Churchill o masada alkollüydü, yemeği de fazla kaçırmıştı, aşırıda kilosu vardı tam çizim için eğildiğinde hıçkırığı tutar ve o esnada elinden kalem kayarak bugünkü Ürdün ve Suudi Arabistan arasındaki tuhaf çıkıntı meydana gelir. Bölge insanının çoğu bu çıkıntıdan “Churchill’in hıçkırığı” diye bahsetmekte. Hıçkırıktan dolayı meydana geldiği öne sürülen Suudi Arabistan’dan Ürdün’e doğru giden çıkıntının hikayesi ne kadar doğrudur bilinmez ama, kesin olarak şunu söyleyebiliriz; 1921 yılında nahoş kafayla çizilen, Osmanlı Devleti’ni parçalayan bugünkü Arap ülkelerinin sınırları gerçekte yapaydır.

1921 yılında çizilen o sınırların yapaylığına gelince, Osmanlı Devleti’nin ardından bu bölgedeki, üst akılların deyimi ile Ortadoğu’da yaşayan mazlum insanların neler çektiğine son doksan yıldır hepimiz şahitlik etmekteyiz. Günümüze baktığımızda, İslam coğrafyasının önemli bir kısmının barındığı bu bölgenin hali dehşet verici. Batı dünyası burada dehşet saçmaya devam ediyor.

MEHMET POYRAZ - Sebîlürreşad Dergisi, Ağustos-2016

Adana Milletvekili yeğenine sahip çıkmalıdır

Gazeteciydi, öyle kurnaz, açıkgöz ve kurnaz değildi. Hani derler ya; saftirik filan işte o türden. Bu mesleğe adım attığı ilk günden itibaren hiç şansı gülmedi, fazla öyle sahip çıkanı da yoktu. Lüks  hayalleri de olmadı, sadece karnı doysun kimseye muhtaç olmasın yeterdi.
Çok parasız pulsuz kaldı çok…
Yıllarca hasta anasına baktı, sırtında hastanelere taşıdı. Bir yandan geçim derdi, bir yandan anası. Of bile demedi hiçbir zaman, isyan da etmedi haline. En çok anasını kaybettiğinde üzüldü, bırakıp gittiğine uzunca bir süre inanmadı. Anasını anlattı herkese, canıydı o.
Rahmetli gazeteci Mustafa Gümüşdamla ansızın gitmeden önce, bu anlattığım gariban gazetecinin halini konuşmuştuk. Gümüşdamla ona sahip çıkmalıyız demişti, en çokta kendisi ilgileniyordu garibanla. Sonra o da gitti.
Bizim bu gariban gazeteci, daha geçen yıl fabrikalarda iş bulmam için beni aramıştı; “manyak mısın lan mesleğe devam et” demiştim. Ama yine de ona uygun iş baktım, gariban gazeteciden habersiz, bulamadım.
En son haftalık bir gazetede çalışıyordu. Sordum halini;
“Allaha çok şükür, karnımız doyuyor. Evleneceğim de anlarsın işte” dedi gerisini getiremedi. Bende üstelemedim, anlamıştım zaten. Mesele metelik idi.
Siyasetle pek ilgisi yoktu gariban gazeteci kardeşimizin, öyle sağ-sol meselesi desen hayatta işi olmazdı.
Genel seçimlerde, Saadet Partisi Adana İl Başkanlığı basın danışmanlığı görevi verdi. Azda olsa rahatlamıştı biraz.
Geçtiğimiz aylarda beni de çok sık arardı ricada bulunurdu. Hiçbir zaman onun ricasını yerine getirmedim, umursamadım bile.
Bir milletvekili adayını çok sık eleştiriyordum. Köşe yazılarımda ve sosyal medyada çokça eleştirdiğim milletvekili adayı için, benden fazla üstüne gitmemem yönünde ricada bulunmuştu.
Seçimler bitti ortada kaldı hem de meteliksiz.
Bu kardeşimiz onca derdin arasında nasıl olduysa gönlünü kaptırdı birine, sevdalandı deliler gibi. Nişan yapacak, yüzük parası yok… Sendikacı bir büyüğü yüzük parasını verdi.
İşsiz ve parasızdı, çaresizdi gariban gazeteci kardeşimiz. Mesleği bırakmaya karar verdi, gitti İş-Kur’a kaydını yaptırdı. Yine sendikacı bir arkadaşın yönlendirmesiyle belediyede iş buldu. Buna çok sevindi, parası olacaktı artık. Nişanlısı vardı, evlenebilirdi artık. Düğün parası olmadığından evlenemedi. Ama sevdalısı onu bekliyor her an, düğün yapabilme hayaliyle.
Bu kardeşimizin belediyede bulduğu işe gelince;
Öyle masa başı falan değil, bankamatikçi hiç değil. Belediyenin temizlik işlerinde aslanlar gibi çalışıyor. Park süpürüyor, el arabasıyla çöpleri taşıyor.
Gariban gazetecimizin kim olduğuna gelince…
Adı;
Hüseyin Yetiş
Benim sıkça eleştirdiğim CHP Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in öz be öz yeğenidir.
Hüseyin kusura bakma, bu yazıdan senin haberi yok. Beni bilirsin; şimdiye kadar kimseye demedim;
“Seni yazarım…”
“Seni yazacağım…”
Sana da demedim Hüseyin…
Elif Doğan Türkmen’e gelince;
Şartlar ve koşullar ne olursa olsun Hüseyin sizin kanınızdır.
Anne yarısı teyzesi sahip çıkmalıdır.

MEHMET POYRAZ
mehmetpoyraz01@gmail.com
@mehmetppoyraz
21.11.2015

Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı 'Bakan' olacağını biliyor muydu?

Türkiye’nin en muhafazakar ilçesi kuşkusuz Darende’dir. Malatya’ya bağlıdır, bu kentin öbür ilçelerine de benzemez. Gidenler var mı aranızda bilmiyorum, ben gittim. Sanırım 4 veya 5 defa ziyaret ettim Darende’yi.
Eski adı otuz yapraklı gül anlamına gelen Tiryandafil olan Darende’de asayiş olayları yok, sessiz sakin, herkes birbirini tanır. Fakir fukaraya iyi de yardım edilir Darende’de, sahip çıkarlar yoksula. İlçede dolaşırken anlarsınız ne kadar dini bütün olduklarını, insanların tavırları da öyle yapmacık filan da değil.
Büyük kentlerde yitirilen eski mahalle yaşantıları ve gelenekler halen burada devam eder. Pek siyasette konuşmazlar, bu işi sessiz yaparlar. İlçenin doğası da güzel, her tarafı en önemli gelir kaynağı da olan kaysı ağaçları ile dolu. Tohma Kanyonu’nu da belirtmeliyim.
Başka güzel yemişleri de var. Cevizleri de harikadır. Darende de meşhur birde türbe vardır. Somuncu Baba’dır adı, Türkiye genelinde çok iyi bilinir. İlçede önemli bir yere sahip olan; Zengibar kalesini, Hasan Gazi Türbesi’ni, Şehitlik Anıtı’nı da unutmayalım.
Anadolu’nun bir çok ilçesinde olduğu gibi, Darende de dışarıya oldukça önemli ölçüde göç vermiştir. En çok göç verilen iller arasında Adana başı çeker. Darendelilerin yoğun olarak Çukurova’ya göç etmelerinin nedeni; Ceyhan, Kadirli ve Osmaniye’de çok eskiye dayalı akrabalarının bulunması da olabilir.
Darendeli çoktur Adana’da, ticaretle, sanayicilikle uğraşırlar çoğunlukla. Kozmopolit bir kent olan Adana’nın yerlileri dışarıdan gelen insanları hiçbir zaman dışlamamıştır, halen de öyledir. Darendeliler, Adana’da “Adanalılar” gibidir.
Adana için çırpınıp duran çoktur içlerinde. Her meslek gruplarında bu insanları görmek mümkün. Adana’da o kadar çok Darendeli vardır ki; belirtecek olsak bu yazıya kesinlikle sığmaz. Kimisi Adana’da doğup büyümüş, kimileri ise Darende’de doğup Adana’da yaşamına devam etmiştir.
Bunlardan birisi de; Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’dır.
Bakan Sarı 1970 yılında Darende’de doğdu, ilkokuldan itibaren öğrenimini Adana’da tamamladı. 1993 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu, bu yetmez dedi; 1996 yılında da Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladı. Çeşitli illerde mimar olarak çalıştı, iki tane şirkette ortaklığı bulunuyor.
AK Partili olarak siyaset yaşamına Adana’nın merkez ilçelerinden Çukurova’da başladı. 2008 yılında, partisinin Çukurova İlçe Kurucu Başkanı olarak siyasete adım atan Fatma Güldemet Sarı 2011 yılında gerçekleşen 12 Haziran genel seçimlerinde 7.sıradan Adana milletvekili adayı oldu, Meclis’e giremedi.
Pes etmedi, siyasete devam dedi. 7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleşen genel seçimlerde aday olduğunu açıklayana kadar, AK Parti Adana İl Yönetim Kurulu Üyeliği ile Siyasi ve Hukuki İşler Başkanlığı görevini yürüttü.
1 Kasım 2015 günü Türkiye yeniden sandık başına gitti. Fatma Güldemet Sarı, 7 Haziran’da olduğu gibi 1 Kasım erken genel seçimlerinde de AK Parti’nin milletvekili aday listesinde ikinci sırada yerini aldı.
24 Kasım 2015’te Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı 64. Hükümet’te, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görevine getirildi. Bu hükümette 2 kadın Bakan yer aldı, bunlardan biri de kendisidir.
Fatma Güldemet Sarı’nın Bakan olacağını kimse tahmin etmiyordu, beklemiyordu, sözü bile edilmemişti. Adana, Bakanlık haberini şaşkınla karşıladı, hemen ardından kent sevinçle coştu.
Aynı sevinç, doğduğu yer Malatya’da da vardı; onlarda haklıydı orada doğmuştu.
Fatma Güldemet Sarı Çevre ve Şehircilik Bakanı olduğu gün, kendisinin tanıtım filmi geldi aklıma.
Bugünlere hazırlanır gibiydi…
O’nun reklam filmini izlemiştim, 7 Haziran seçimleri öncesi yayınlanan, kendisine ve partisine ait tanıtımdı. Milletvekili adayı çoğu kişi gibi Fatma Güldemet Sarı’da siyasi reklam filmi hazırlatmıştı. AK Parti’yi, kendisini ve Adana’yı anlatıyordu.
O reklam filminde, Adana görüntüleri öyle bir yer alıyor ki; sanki mini bir belgesel gibi. Bayağı hoşuma da gitmişti, siyasi tanıtım değil de Adana’nın tanıtım filmi gibiydi.
Tanıtım filminde, Adanalı ünlü isimlerin fotoğraflarının yanı sıra, kente ait bazı önemli mekanların görüntüleri de var; Eski Baraj, Küçüksaat, Merkez Cami, Seyhan Irmağı, Asmalı Köprü…
Tanıtım filminin en önemli detayı ise; Bakan Sarı’nın ofiste önünde projelerle çalışıyor görünmesi ve başında baretiyle inşaat kontrolü veya denetimi yapıyor olması.
Fon müziğine gelince, öyle gümbür gümbür rahatsız edici değildi, sadeydi. Bu müzik eşliğinde Fatma Güldemet Sarı şunları söylüyordu;
“Bu şehir bir başkadır, bakmasını bilene her zaman ilham verir. Bu bereketli topraklarda sadece pamuk ve buğday yetişmez. Bu topraklar güzel insanlarda yetiştirir. İnsanı dürüst, başı dik ve samimidir.
Şimdi, dün olduğundan daha çok çalışmamız lazım. Adana’yı yükselen Türkiye’nin öncü şehri yapmak, bugünü sırtlamak, yarını planlamak için hep birlikte çalışacağız.
7 Haziran’a az kaldı, yakında yola çıkıyorum. Ama biliyorum ki; yalnız değilim. Yeni Türkiye’nin inşasına devam etmek için tüm Adana’nın desteğini ve gücünü yanıma alarak gidiyorum.”
Kendisinin tanıtım filmi bayağı bir dikkatimi çekmiş, hafızamda yer edinmişti. O tanıtım filminde bilmeden hazırlamıştı kendini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na.
Yatırımcı Bakanlık’ta sayılan; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kendisine de yakıştı, Adana’ya da… Adana’nın ihtiyacı vardı bu Bakanlığa.
Bakan Sarı, görevini devraldığı gün kentsel dönüşümünün gündeminde olduğunu belirtiyor, şu sözlerle de kadınların önemine dikkat çekiyordu;
“Bütün milletvekillerimizi ve kadınlarımızı temsilen bu görevde elimden geleni yapacağım. Zaten biz ilk günden beri, 7 Haziran’dan beri kadınlar olarak, Meclis’teki AK Partili kadınlar olarak beraber hareket etme noktasında bir karar almıştık. Bundan sonra da bu Bakanlık hepimizin Bakanlığı.”
Adana’ya siyasi anlamda da önemli katkısı olacaktır kendisinin, önümüzdeki seçimler yerel seçimler, tahminen 3.5 yıl var. Bu kentte çekişmeli geçen seçimler son bulabilir. Bu sözlerim peşin ve çok iddialı olabilir, belki önümüzdeki yerel seçimlerde AK Parti önemli ölçüde fark atabilir.
AK Parti’nin Adana’daki yerel seçimlerde kazanma ihtimalini, Fatma Güldemet Sarı’nın Bakan olmasının hemen ardından, başka bir siyasetçi hakkında yazdığım yazıda sıcağı sıcağına kısa bir bölüm halinde belirtmiştim, bu yazıda da yinelemiş oldum. Neyse, önümüzde uzun bir süre var.
Siyasi tanıtım filmini tekrar düşününce; acaba diyorum Bakan olacağını önceden biliyor muydu?
Bilsin veya bilmesin önemli değil aslında, Türkiye değerli bir isim kazandı o yeter;
Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı
Hayırlı olsun…
MEHMET POYRAZ
mehmetpoyraz01@gmail.com
@mehmetppoyraz
27.11.2015 

Yaşar Kemal kitabı üzerine...

Edebiyatımızın ulu çınarı, büyük usta Yaşar Kemal'in aramızdan ayrılmasının hemen ardından pek çok kişi anılarını anlatmaya başladı. Birçok kişinin büyük ustayla anısı vardı, hemde her türlü. Kimisi siyasetten, kimisi gençliğinden, kimileri de edebiyattan. 

Benim hemşerimdi kendisi, komşu köy Hemite'dendi, üstelik benim köyümde, yani Osmaniye'nin merkeze bağlı Bahçe köyünde vekil öğretmenliği yapmıştı büyük usta. Bizim köyde anıları çoktu, kendisinin anlattıklarını yazılanlardan biliyorum, birebir görüşmüş kişilerden de dinlemiştim bazı anılarını. 

Çocukluğundan, gençliğinden. Ağıtlardan ilk etkilenmesi yine bizim oralardan, yine bizim oraların âşıkları Murtaza Küncü, Güdümen Ahmet'i hayatı boyunca hiç unutmadı. Her fırsatta bu kişileri dillendirdi.

Benim aile büyüklerimlede anıları vardı ustanın, kimilerini eserlerine konu etti. Ustanın ölüm haberinin ardından hakkında konuşulan ve yazılan herşeyi dinledim hemen hemen, elbette benimde bildiklerim vardı. Biyografisini yazmaya karar verdim. Adana'da, Yaşar Kemal'e hayranlığıyla bildiğim isimlerin başında gelen Çukurova Belediye başkanı Soner Çetin'le konuştum önce. 'Yaşar Kemal' kitabını yazacağımı anlattım. Lafım biter bitmez her türlü destek olacağı söyledi Soner başkan. 

Üyesi olduğum Çukurova Gazeteciler Cemiyeti başkanı Cafer Esendemir'le de biraraya gelip kitabı konuştuk, "nasıl bir şey olmalı?" İhlas Haber Ajansı Adana Bölge Müdürü Adnan Kulak'a da anlattım 'Yaşar Kemal' biyografi projesini, sağ olsun bazı düşüncelerini benimle paylaştı. Değerli gazeteci arkadaşlarımdan bazıları kitaba konu oldu, büyük ustayla anısı olanların anlatımlarına da yer verdim. -isimleri sürpriz olsun, kitabı okuyunca görebilirsiniz- Yaşar Kemal, Çukurova'yı anlatmıştı dünyaya; istedim ki bu topraklardan bir çok insanın katkısı olsun biyografiye. 

Gazeteci Ufuk Tekin'i de ihmal etmedim elbette, çok hareretli şekilde sohbetimiz oldu, öğütlerde bulundu. Yine meslekteki büyüklerimden; Bilal Tipi, Çetin Yiğenoğlu, Süleyman Canbolat, Abdurrahim Haklıkul, Abdulkadir Kaçar, Nuri Olgun, Şahin Özer, Mustafa Ersoy, Yusuf Ziya Yılmaz, Ceyhan Gazeteciler Cemiyeti başkanı Şahin Özer'e de kitap hakkındaki fikirlerini sordum. -ismini saymayı unuttuğum varsa, beni afetsinler- 
Yaşar Kemal, aynı zamanda folklor, yani halk bilimi uzmanıydı.

Kitapta, folklor derleyicileri, araştırmacıları da elbette olmalıydı. Teşekkürler; Kadir Keçebaş, Mehmet Erkoçak, Osman Işık, Osman Nuri Poyrazoğlu. Araştırmacı - Tarihçi Cezmi Yurtsever'i de unutmuyorum, farklı bakış açısından değerlendirmeleri oldu. Ankara'daki arkadaşlarımdan; Adanalı gazeteci-yazar Fatih Bayhan ile Karamanlı araştırmacı - yazar Yrd. Doç Dr. Ali Güler'inde rehberliğini unutmamak mümkün mü?

Karahan Kitabevi'nin yayın editörü Seyfi Karahan'la kitabın kapağının nasıl olması gerektiğini uzun uzun konuştuk, fakat bir sonuca varamadık. Ceyhan'da yaşayan, değerli arkadaşlarım arasında yer alan eğitimci - ressam Özlem Ellialtı dan yardım istedim. Büyük bir özveriyle çizdiği, ustanın yağlı boya portre çalışması kapak oldu. 

Çok teşekkürler Özlem... İstanbul'da yaşayan, yönetmen ve akademisyen arkadaşım Mehmet Ali Nalbant ile de görüşmelerim oldu. Katkısı olsun istedi 'Yaşar Kemal' kitabına, ve 25 saniyelik harika bir tanıtım filmi gerçekleştirdi. Mehmet Ali Nalbant'ın bu katkısına ne desem azdır, sağolasın dost. 

Fatih Bayhan ile Mehmet Ali Nalbant benim Yüreğir'den çocukluk arkadaşımdır. Ortaokuldan ingilizce öğretmenim, şu an Antalya'da yaşayan, aslen Adanalı olan Nursel Keleş hocam, sizede teşekkür ediyorum, yol gösterici oldunuz. Katkısı olan diğer önemli isimlerden bazıları Osmaniye'den; Mehmet Poyrazoğlu ile Türker Fikri Poyraz ve Hemite köyünün muhtarı Hüsnü Cömert.

Tarihi olayların ışığında ve bilinmeyen gerçekleri de anlatan 'Yaşar Kemal' kitabı benim olmaktan çıkmıştı, kollektif bir yapıya dönüşmüştü. En çokta buna sevindim... Gerçeği söylemek gerekirse, kitabın yazımı bile ayrı bir kitap konusu olur....
(20 Nisan 2015)

Büyükşehirde hangi kabile kazanacak!

CHP'nin Adana büyükşehir adayı belli olmadan başkanlık konusunda tahmin yürütmenin saçma sapan fikir olduğunu düşünüyordum. CHP'nin Adana büyükşehir adayının mevcut Çukurova belediye başkanı Yıldıray Arıkan olduğu öğleye doğru kulislerde konuşulmaya başlayınca kimse pek inanmak istemedi, lakin akşama doğru kendisinin kesin olduğu gayri resmide olsa yetkili ağızdan da telaffuz edilince tamam dedim iddialar doğruymuş ve süsleme haber değilmiş dedim.
***
Süsleme haber dedim ona da açıklık getireyim; biliyorsunuz CHP'nin Adana büyükşehir adayının kesin olarak Soner Çetin'in olacağı yönünde ön görüler çoğunluktaydı. Hadi yerel basın bi yana dursun, yaygın medya bile Soner Çetin ismini ısrarla dillendirmekteydi. Fakat CHP'li Çetin ismi gazete sütunlarında yer alırken onun yanına bi kaç isim daha ekleniyordu, haber süslenmiş oluyordu. Taraflı haber olmasın diye "süsleme" dediğim zenginlik katılmaktaydı. Çoğu gazeteci tarafsızlık adına bunu hep yapar bilesiniz.
***
Ayrıca Soner Çetin sipariş haber yaptıracak bir karektere sahip değildir, dürüsttür, harbidir ve mert adamdır. 2 yıldır çalışma yapan CHP'li Soner Çetin'i sanırım herkes iyice tanımıştır. Soner Çetin artık CHP'nin Çukurova belediye başkan adayıdır. Ha yola büyükşehir için çıktı, sonrada ilçe adayı filan oldu ama, sanmayın Soner Çetin'in bu teklife balıklama atladı. Şimdi yazının burasında Soner Çetin'i bi kenara bırakalım, Çukurova yine CHP'nin olacaktır. Neden ve nasıl diye soracak olursanız; bakın bakalım öbür adayları kim ne kadar tanıyor ve onların siyasi tecrübesi ne kadar? Çukurova ilçesini başka bir yazıda irdeleyeceğim için konuyu burada kapatıyorum.
***
Fazla karıştırmadan yazımızın esas konusu olan Adana büyükşehire tekrar dönelim. Adaylar kimdi? Ak Parti'den Abdullah Torun, MHP'den Hüseyin Sözlü ve CHP'den Yıldıray Arıkan. Peki kim kazanır? Çok hızlı ve basit mi sordum acaba... Şu an net olarak görünen tabloda hala bişey yok! Herkes eşit demek zorundayız. Hem daha BDP, HDP yada bağımsız aday açıklanmadı, o kanattan nereden baksan en az 100 bin oy var, yabana atmamak gerekiyor. Dur bakalım; Aytaç Durak kapanışı nasıl yapacak? Durak hâlâ sahnede onun gibi bir siyasetçinin çarpışarak gideceği kanısındayım. Durak bu belli olmaz! Bakarsın ekibini toplar ve hurraaa sandık başına, ve şunu da diyebilir; "madem beni kimse kabul etmedi, hepinizi sıkıntıya sokacağım hayatınızın en zor seçimini sizlere yaşatacağım."
***
Aytaç Durak ve ekibi dedim az önce farkındaysanız. Ne dediğimi iyi biliyorum onun her zaman bir ekibi vardır. Öne süreceğim isimler bile var, ama şimdi yazma gereği duymuyorum zira bu yazı çok uzayacak ve konu dağılacak. Meraklanmayın notumuzu aldık ve yazacağız.
***
Adana büyükşehir belediye başkan adayı Ak Partili Abdullah Torun'un her kesimden oy alacağı iddia edilmekte. Adana büyükşehir belediye başkanlığını MHP'li Sözlü "yerli" olduğu için alır diyorlar. CHP'nin Yıldıray Arıkan'ı "yerli" olduğu için Adana büyükşehire aday gösterdiği söyleniyor. Vay bee! bizler bu mesleği yaparken hiç farkına varmamışız, ne kadar "yerli" varmış Adana'da!..
***
Durun bakalım;
Şoşon, Payitu, Kahula ve Mevuk kabileleri daha adaylarını açıklamadı arkadaşlar acele etmeyin öyle, bi durun yahu! Ha... öte yandan yerli halklar arasında şöyle bir tahminde var;
Apaçileri temsilen Oturan Ayı'nın, Komançilerin gözde adayı Kırmızı Boğa'nın ve Siyulardan da Koşan Tazı'nın başkan olma ihtimalleri varmış.
Anlayacağınız, Yankiler yine avucunu yalayacak!

(17 Ocak 2014)

CHP Adana ve Uşak'ta ne yapacak?

CHP'de haftalardır beklenen MYK ile PM toplantısı yine aksilikle ve rötarla Pazar günü gerçekleşti. Aksilik ve rötarda demek istediğim şu; MYK toplantısı Cumartesi günü yapılacaktı olmadı, Pazar'a bırakıldı. 

***

Hızlı şekilde aday belirlemeye ve oylamaya geçildi, akşama doğru ise isimler netleşti derken bu seferde itirazlar geldi. İtirazlar İstanbul'dan Sarıgül'e, Hatay'dan ise Savaş'a oldu. Olmadı, tekrar oylamaya gidildi. En sonunda ise; bu sıkıntılı iki isim resmiyet kazanmış oldu.

***

Cemaatin oylarına talip olduğu ileri sürülen Mustafa Sarıgül İstanbul'dan CHP'nin adayı artık. Özellikle altını çiziyorum; Sarıgül'ün seçim kampanyası hiçte öyle kolay geçmeyecek. Sarıgül için neden bu kadar net konuştum onada açıklık getireyim, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD gezisini, ardından kamuoyunda çıkan çıkan iddiaları aklınıza getirin ve iyi düşünün.

***

Haa, konu açılmışken belirteyim; cemaat iktidardan sonra CHP'yi de sıkıntıya sokacaktır, bunu yazın bi tarafa.

***

CHP'nin Adana ile Uşak adaylarının açıklanması haftaya bırakıldı. Partide en belirgin sıkıntı Adana ve Uşak'ta yaşanıyor. Adana'yı zaten biliyorsunuz, tekrardan anlatmama gerek yok sanırım. 

***

Size Uşak'tan bahsedeyim biraz;Tahmini 200 bin nüfuslu şehrin şu anki belediye başkanı Ali Erdoğan, partisi yok bağımsız anlayacağınız.

Bağımsız başkan Erdoğan için Uşak'ta kendisinin CHP'den aday olacağı dedikoduları yayılıyor. Halince kentin CHP tabanı tepki gösteriyor, partinin Uşak milletvekili Dilek Akagün önderliğinde ve 9 aday adayı ile birlikte yaklaşık 100 kişi taa Ankara'ya kadar geliyor.

CHP genel merkezine gelen Uşaklıları tesadüfen gördüm, bizzat gözlemlediğim için söylüyorum, çok öfkeliydiler. Bağımsız Uşak belediye başkanı Ali Erdoğan aleyhine yazılı pankartlarıda açarak aynen şöyle seslendiler; "cemaatçileri istemiyoruz, Fetullan Gülen'cileri istemiyoruz..."

***

Uşak, kent olarak küçük olabilir ama öfkesi büyüktü. Adana'nın ise şu an CHP'de yayılan dedikodulara tepkisi, Uşak'ın yanında nokta kalır. Belirsizliği ile aday açıklamasını geciktirmesi nedeniyle CHP kaybeden tarafta. Size soruyorum şimdi; bu iki kentte özellikle Adana'da CHP'nin şansı ne kadar? CHP yeni yılın ilk haftasında açıklayacakmış Adana ve Uşak adaylarını.

***

Tamam hadi, CHP Adana adayını açıkladın diyelim; kışın ortasındayız ve dağlık yerlere oy istemeye nasıl gideceksin. Onuda geçtik, CHP'nin adayı kendi reklamlarını asmak için bilboardları kiralayabilecek mi?

***

Aslında bana ne yahu! Ben sadece gözlemlerimi ve düşüncelerimi yansıttım o kadar. (23 Aralık 2013)